17 Ekim 2009 Cumartesi

İzmir Kayıklarının İzmirliler ile Kucaklaşmasını ve Kayıkları Eğitimlerimizde Kullanabilmek İstiyoruz !



Antik dönemlerden beri bir liman kenti olan İzmir’in Akdeniz’in sayılı limanları arasına girmesi, 16. yy. sonları ile başlar. 16. yy. da Asya, Avrupa ve Doğu Akdeniz limanları arasında gelişen yoğun ticaret, İzmir limanını yüksek tonajlı yelkenli gemilerin uğrak yeri haline getirmiştir. Ancak sorun, büyük gemilerin iç limana giremeyişleri ile başladı. Kentin bu bölümünü antrepoların, hanların bulunduğu gerçek anlamda boşaltma ve yükleme limanı idi. İçi kayıklar ve küçük tekneler ile doluydu. 1880 yılına gelene dek bu böyle sürdü. Kayıklar ve mavnalar açıkta bekleyen büyük gemilerden insanları ve yükleri iç limana taşıdılar. İzmir Limanı’nın Akdeniz içindeki gelişen ticaret hacmi ve yoğunluğu 18. yy. da soylu İngiliz ailelerinin tüccar yetiştirmek, ticaret öğrenmeleri üzerine çocuklarını İzmir’e yollamalarına yol açtı. Bu bir çeşit ticaret doktorası idi. İşte kayıkçılar, kayıklar böyle doğdular. Türkler, Rumlar, Yahudilerden oluşan kayıkçı loncaları, açıkta bekleyen gemilere ya da gemilerden malları ve yolcuları limana taşıyorlardı. 1909 da yeni standartlar ve düzenlemeler getiren yasalar, kayıkçılığı daha da kurumsallaştırdı. İzmir’in kimliğinin bir parçası haline getirdi. İşte bu dönemlerde kayıkların liman içinde tertip ettikleri yarışları ve deniz şenliklerini daha sık olmaya başladı.

1923 de kurulan Cumhuriyet, kent için yeni yapılanmaları ön görmekteydi. Buna İzmir’in Birinci Dünya Savaşı sonunda savaş yıllarının da etkisi eklenince, İzmir Kayıkları’nın kaybolma süreci başlamış oldu. 1940’lara gelindiğinde ekonomik sıkıntılar ve yeni liman yapımı, kayıkların yok olma süreci tamamlandı. İzmir Valisinin verdiği bir emir sonucunda liman nakliyesinde kullanılan tüm İzmir Kayıklar, geride bir örneği bile bırakılmaksızın bir gecede yok edildi. Böylelikle, yüzyıllarca süren bir zaman diliminde şekillenen ve İzmir tarzı olarak ünlenen bir kentsel zenginlik, modernizm adı verilen bir vandallıkla ve büyük bir vefasızlıkla, hatırlanmasına bile izin verilmeyecek şekilde tarihin karanlık kuyularına atıldı.

Ta ki, 2005 yılında 360 Derece Araştırma Grubu ile aralarında Gemi Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Emrah Erginer'in de bulunduğu bir avuç gönüllünün girişimiyle, bir hayalin gerçekleştiği tarihe kadar. Bu aşamayı isterseniz, 360 Derece Araştırma Grubu’nun anlatımı ile dinleyelim:

“Tarihsel veri tabanı adına genel bir bakış açısı oluşturduktan sonra, 360 Derece Tarih Araştırmaları Grubu olarak artık söz konusu kayıkların teknik çizimlerine, detaylarına ve yapım bilgilerine ulaşmamız gerekecekti. Kayıkların enkazda olsa bir parçasını bulabilmek için tüm Körfezi ve İzmir’in etrafını taradık. En küçük bir ize bile rastlamadık. Kitaplık taramaları iyi sonuç verdi. İstanbul Deniz Müzesi kitaplığında Amiral François Edmond Paris’in Souvenırs De Marıne kitabındaki çizimine ulaşıldı. Artık elimizde yetersizde olsa bir endaze ve profil vardı. Deneysel Arkeoloji disiplini gereği, önce 1880 çiziminin aynısı yapıldı, bazı hatalar ya da eksikler yapılan bu proto tip üzerinde görüldü. Bu aşamada Gemi Mühendisleri Odası İzmir Şubesi devreye girdi. Çağdaş yöntemler ile gerekli müdahaleler yapıldı. Elimizdeki 1880 çizimi bilgisayar ortamında modellendikten sonra gereken hidrostatik stabilite hesapları yapıldı. Çünkü ikonografi, resim gibi tarihsel kaynaklardan yola çıkılarak yapılan bu çalışmaların günümüz teknik bilgileri ile desteklenmesi şart. Artık elimizde eskinin tüm özelliklerini taşıyan bir proto tip üzerinden mükemmelleştirilen İzmir Kayığı vardı. Deneme seferleri gerek stabilite gerekse yelken ve kürek performansı adına çok başarılı oldu.

Teknenin kabuğunda denenen yöntemin aynısı yelken içinde uygulandı. Aşırma praçera denilen yelkenden ziyade döneminde çok kullanılan ve daha basit rahat bir yelken olan Latin yelken tercih edildi. Bu konuda da yelkeni çok iyi bilen kişilerin bilgi referanslarına başvuruldu.

Ve sonunda ortaya ‘’İzmir Kayığı’’ çıktı. Geriye bir zamanlar tüm İzmir’in denize dönük yüzünü temsil eden bu objenin nasıl yaşayacağını ve korunacağını saptamak için bu konuda çalışmak kalmıştı. İzmir Büyükşehir Belediyesi, kent kimliği duyarlılığı içinde bu noktada devreye girdi. Projeyi sahiplendi. 14 adet kayık bu amaçla üretildi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nce sahiplenilen bu kayıklar, Konak İskelesi yanında yapılan büyük bir törenle tüm İzmirlilere tanıtıldıktan sonra İzmir Büyükşehir Belediyesi Sosyal ve Kültürel İşler Dairesi Başkanlığı’nın gözetim ve denetiminde, Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz İşletmeciliği ve Yönetimi Yüksek Okulu (Yakın zamanda Fakülte oldu) öğrencilerinin kullanımına terk edildi.

Bugün proje ile ilgili kimi dinlesek, kayıkları sahiplenen İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden; özellikle de bu teknelerle ilgili olan ve bugüne kadar bu kayıklara binmemiş olan yöneticilerin patronajından şikâyetçi. Bu durumu da en iyi şekilde, İnciraltı’ndaki balıkçı barınağında kolaylıkla görebileceğiniz denizdeki ya da sahile çekilmiş kayıkların halinden anlayabiliyorsunuz. İşte bu nedenle, bu tespitimizin doğruluğundan şüpheye düştüğünüz takdirde İnciraltı’na ufak bir yolculuk yapmanız yeterli olacaktır.

İşte bu nedenle, çok güzel düşüncelerle yola çıkılıp sevindirici bir gerçekliğe dönüşmüş olan İzmir Kayıklarının, sırtını denize dönmemiş, vizyon sahibi yöneticilerin -emrinde değil-, yönlendiriciliğinde daha işlevsel hale getirilerek eğitim ve turizm aktiviteleri içinde değerlendirilmesi, sayılarının arttırılması ve bunun da bir an önce yapılması gerekmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder