31 Aralık 2009 Perşembe
30 Aralık 2009 Çarşamba
Kitap Tanıtımı - "Rekreasyon - Boş Zamanları Değerlendirme", Doç. Dr. Suat Karaküçük
"Rekreasyon, ülkelerin ekonomik, sosyal ve kültürel gelişme seviyelerine göre ilgi alanlarına girmekte ve önem kazanmaktadır. Rekreasyon, Türkiye'de de 1980'lerden sonra gündeme daha yoğun olarak girmiş ve kalkınma planlarına alınmıştır.
29 Aralık 2009 Salı
Takım Oyunlarımız - "Bütünü Görebilmek"
Oyunun ele aldığı olgular :
1) Bireysel yaratıcılık olgusunun takım çalışması içindeki yer ve öneminin sorgulanması,
2) Takım içi ve takımlar arası ilişki ve iletişimin rekabete dayalı yaratıcılık süreçlerindeki gelişiminin izlenip değerlendirilmesi,
3) Zaman yönetimi, hedef-zaman ilişkisi.
28 Aralık 2009 Pazartesi
27 Aralık 2009 Pazar
Hafta Sonunda Şiddet Üzerine Düşünmek ve Hanna Arendt
“şiddet, daima iktidarı tahrip gücüne sahiptir; bir silahın namlusunun ucunda etkin komutlar gelişir; anında ve en mükemmel itaate neden olur ama bir silah namlusunun ucunda asla iktidar gelişemez”'
2006 yılında Eugene McCarraher şunları yazmıştır:
"1962'nin güneşli Mart sabahlarından birinde Hannah Arendt'i taşıyan bir taksi Central Park'a doğru hızlanırken bir kamyonla çarpıştı. Gözlerini ambulansta açan Arendt kollarını ve bacaklarını hareket ettirdi, gözlerini yuvarladı, tarihleri, şiir mısralarını ve telefon numaralarını sayarak hafızasını test etti. Daha sonra yakın arkadaşı Mary McCarthy'ye olayı şöyle aktarmıştır: "kısa bir süreliğine yaşam ya da ölüm kararının bana bağlı olduğunu düşündüm."
26 Aralık 2009 Cumartesi
Önerdiğimiz Filmler: "Memento" - Christopher Nolan
Yönetmen: Christopher Nolan
Senaryo: Christopher Nolan – Jonathan Nolan
Görüntü Yönetmeni: Wally Pfister
Müzik: David Julyan
Yapım: 2000, Amerika, 114 Dakika
Türü: Drama
Oyuncular:
Guy Pearce - Leonard Shelby
Carrie-Anne Moss - Natalie
Joe Pantoliano – Teddy
Mark Boone Junior – Burt
Stephen Tobolowsky – Sammy Jankis
Jorja Fox – Leonard’ın karısı
Harriet Sansom Harris – Mrs. Jankis
Leonard Shelby hafıza problemi olan eski bir sigorta müfettişidir. Hiçbir şeyi aklında 5 - 10 dakikadan fazla tutamamakta, bu yüzden de her gördüğü ve duyduğu şeyi bir yerlere yazmakta veya fotoğraflarını çekmektedir.
Hafızasını kaybetme nedeni ise bir süre önce karısını öldüren katilin, Leonard'ı da başından yaralamasıdır. Leonard bu esnaya kadar olan tüm olayları hatırlamakta; fakat bundan sonrasını hiç hatırlayamamaktadır. Karısının intikamını almak için katilin peşine düşer ancak konuştuğu hiç kimseye güvenememektedir. Çünkü aynı kişiyi bir kaç dakika sonra hatırlayamayacaktır bile. Tek güvendiği, çektiği fotoğraflar, yazdığı bilgiler ve hiç bir zaman unutamayacağı karısıdır. Acaba tüm bunlar Leonard'ın intikamını alması için yeterli olabilecek midir?
Memento, yönetmen Christopher Nolan'ın üstün anlatım yeteneğini diğer filmlerinde olduğu gibi bir kez daha ortaya koyuyor. Kardeşi Jonathan'ın kısa hikayesini senaryolaştıran yönetmen, zekice yazdığı senaryo ile size hikayeyi sonundan anlatmaya başlayıp başına kadar sürükleyici bir şekilde izlettiriyor. Guy Pearce başrolde çok iyi bir performans gösterirken, The Matrix filminin yıldızları Carrie-Anne Moss ve Joe Pantoliano da ona aynı tempoda eşlik ediyorlar.
Henüz filmin ilk dakikalarından itibaren bunun örneğini çok az gördüğünüz özel bir film olduğunu anlıyorsunuz. Filmin başlangıcında sonunu görüyorsunuz film biterken de başına yakın bir noktaya geliyorsunuz. Bazı filmlerde uygulanan bu olay filmdeki heyecanı azaltır diye düşünüyorsanız kesinlikle bu olmuyor. Geriye doğru giden anlatım tekniği ile kendinizi Leonard'ın yerine koyuyor ve adeta onunla özdeşleşiyorsunuz. Böylece onu daha iyi tanıyor ve hissettiği sırlarla dolu intikam duygusunu siz de birebir tadıyorsunuz. Bu yöntem, seyrederken içinizde şimdi ne olacak değil önceden ne olmuştu şeklinde bir merak uyandırıyor. Bu noktada film, izleyenin hafızasını da zorluyor. Olaylar geriye gittikçe bir önce gördüğünüz sahneyi hatırlamaya çalışıyor, aynı Leonard gibi olaylar ve karakterler arasında bağlantılar kurmaya çalışıyorsunuz. Leonard gibi siz de kime güveneceğinizi, kimin doğru kimin yalan söylediğini bilmiyorsunuz.
Şunu söylemek gerekir ki Memento herkese göre bir film olmayabilir. İzleme esnasında ve sonrasında sıkı şekilde düşünmek için kendinizi zorlamaya hazırlıklı olun. Bu filmde her şey bir anlam ifade ediyor. Film hakkında gereğinden fazla bilgi veren yazılar okumadan veya dinlemeden seyrederseniz, ilk izleyişinizde tüm olayları eksiksiz olarak kavramanız neredeyse imkansız. Ancak bir bulmaca gibi düşünerek parçaları birleştirince, karşınıza inanılmaz hatta korkutucu bir zekanın ürünü olan senaryo çıkacak.
Kurgusundan müziğine kadar filmdeki her şey sinema çıkışında kendinize bir çok soru sormanıza yol açacak. Fotoğraflar, yazılar ya da sizin hafızanız, hangisi daha inandırıcı?. Uzun zamandır görülmeyen derecede orjinal senaryosu, özüne son derece uygun anlatım tekniği ve kurgusuyla Memento, sıradışı filmlerden hoşlananların kaçırmaması gereken bir yapım. Bizce yıllar geçtikçe film değerini daha da arttıracak ve sinema tarihinin unutulmaz filmleri arasında her zaman hatırlanacak.
Ayrıntısı için: www.otnemem.com
Kaynak: www.sinematik.com
25 Aralık 2009 Cuma
AÇIK VE KAPALI ALAN EĞİTİMLERİ & EĞLENCELERİ
24 Aralık 2009 Perşembe
Kitap Tanıtımı - "Sporda Karşılaşma Psikolojisi" - Yrd. Doç. Dr. Erkut Konter
Sporcuların karşılaşmaya psikolojik hazırlığıyla ilgili ileri sürülen yaklaşımlar, plan ve programlar, hem bireysel hem de takım sporları için küçük düzenlemeler yapılarak kullanılabilir. Aşağıda işlenen konuların akışı içinde profesyonel ve amatör düzeyde, bireysel ve takım sporlarıyla ilgili birçok örnek verilmektedir.
Sporcuların, performans potansiyellerini açığa çıkarabilmeleri ve en üst düzeyde kullanabilmeleri için, karşılaşmaya psikolojik hazırlık büyük önem taşımasına karşın, genellikle haydi koçum tarzı yaklaşımlara, toplu maç konuşmalarına ve otoriter antrenör tutumlarına indirgenmekte ve planlı-programlı psikolojik hazırlık süreçleri atlanmaktadır. Kitap, spor karşılaşmaları için, sporcuların psikolojik hazırlığının planlı-programlı bir şekilde yerine getirilmesinde, hem teorik hem de uygulamaya dayalı detaylı bilgileri içermektedir.
Spora ve Sporculara liderlik yapanlar, psikolojinin performans, karşılaşma ve elde edilen sonuçlar üzerindeki etkisini çoğu kez dile getirmelerine karşın, bu konuya hem gerekli yatırımı yapmaktan hem de karşılaşmaya psikolojik hazırlığın gereklerini yerine getirmekten uzak bir görüntü çizmektedir. Bunun birçok nedeni bulunmaktadır. Bunlar arasında; (1) ülkemizde üzerinde anlaşmaya varılmış ve uygulamaya konulmuş, spor felsefesi, spor politikası ve spor sistemi gibi temel öneme sahip konularda boşluğun bulunması, (2) performansın belirleyici faktörlerinden olan sporda psikolojik hazırlığın, nasıl, hangi model, ilke, yöntem ve uygulamalarla yerine getirileceğinin bilgisinin sınırlı oluşu, (3) geleneksel-muhafazakâr tutumlar, (4) sporda erken yaşlar ve alt yapıdan gelen bir psikolojik hazırlık kültürünün bulunmayışı, (5) değişme, gelişme ve yeniliklere karşı olan dirençli tutumlar sayılabilir. Kitap, bu güçlüklerin aşılmasında yol gösterici olacak bilgileri detaylarıyla okurlara sunmaktadır.
Spor performansını belirleyici olan; fizik, teknik ve taktik beceriler kadar, psikolojik beceriler de benzer şekilde ve önemde ele alınmalıdır. Nasıl fizik, teknik ve taktik beceriler bir antrenman periyotlaması içerisinde gerçekleşiyor, genel ve özel plan ve programlar izliyorsa, psikolojik beceriler de benzer süreçleri izlemelidir. İnsan; vücut, duygu, düşünce ve davranışlarıyla bir bütünü oluşturur. Sporcuların karşılaşmaya psikolojik hazırlıkları da bu bütünlük içinde gerçekleştirilmelidir. Bir sporcuda, fiziksel beceri veya teknik beceri kavramı ele alındığında, bunların zihin ve duygulardan yalıtılmış olduklarını düşünmek nasıl mümkün gözükmüyorsa, psikolojik becerilerin de fizik, teknik ve taktikten izole olduğunu düşünmek doğru değildir. Bu nedenle kitapta, optimal performans gelişimi için kaliteli antrenman modellerine ve karşılaşma sürecine ilişkin çok boyutlu-etkileşimsel performans modellerine yer verilmektedir.
Karşılaşmaya psikolojik hazırlığın, yarışmaya birkaç gün önce, birkaç oturum, birkaç seminer veya konferansla, kısa bir süre içinde veya bir gecede, hemen sonuç vereceğini düşünmek doğru ve gerçekçi değildir. Bu konuyla ilişkili olarak kitapta, spor kulüplerinde spor psikolojisi uzmanlarının, teknik direktör, antrenör ve diğer ilgili uzmanlarla nasıl bir işbirliği içinde çalışarak sporculara yardım sağlayacağı üzerinde durulmaktadır. Kitapta ayrıca, işbirliği içinde çalışma ve sporculara psikolojik yardım sağlamayla ilgili geliştirilmiş modeller ve yaklaşımlara da detaylarıyla yer verilmektedir. Kitap bu konuda özellikle, Terry’nin elit sporcularla ilgilenmede etkileşim modellerine yer vermektedir.
Karşılaşmaya psikolojik hazırlık, uzun dönemli ve genel antrenman periyotlarının yanı sıra, kısa süreli ve özel plan ve programları da gerektirir. Nasıl fizik, teknik ve taktik beceriler, bir hafta veya birkaç gün içinde kazanılmadıysa, psikolojik beceriler de birkaç gün veya birkaç gecede elde edilecek beceriler değildir. Bu anlamda, antrenörlerin karşılaşmaya acil psikolojik hazırlık talepleriyle ilgili uzmanlardan birkaç günlük psikolojik yardım aramaları, seminer, konferans veya psikolojik seans istemleri yeterli veya doğru bir yaklaşım olarak gözükmemektedir. Buna benzer günü veya haftayı kurtarmaya yönelik yaklaşım biçimleri, spor psikolojisi uygulamalarıyla ilgili yanlış inançların oluşmasına da yol açmaktadır. Örneğin çağırdık adam birkaç günde takımı ayağa kaldırdı veya çağırdık adamın hiç bir yararı olmadı gibi. Karşılaşmaya kısa süreli ve özel psikolojik hazırlığın temelleri, karşılaşmaya uzun süreli ve genel psikolojik hazırlığın sağlanmasıyla atılmaktadır. Bu anlamda, genel ve uzun süreli psikolojik hazırlık olmadan, bir hafta içinde karşılaşma için kısa süreli ve özel psikolojik hazırlığın meydana geleceğini düşünmek bir yanılgıdır. Nasıl ki; fizik, teknik ve taktik beceriler uzun süreli ve genel antrenman periyotlamasından sonra karşılaşmaya ve rakibe göre kısa süreli ve özel hazırlıkları gerektiriyorsa, psikolojik becerilerin hazırlığı da benzer süreçleri gerektirir. Bu nedenle kitapta, karşılaşmaya uzun ve kısa süreli psikolojik hazırlıkta yerine getirilmesi gereken konular ve psikolojik danışmanlık süreçleri ayrıntılarıyla işlenmektedir.
Karşılaşmaya uzun süreli ve genel psikolojik hazırlıkla ilgili konular antrenman periyotlaması içinde yer almalıdır. Karşılaşmaya psikolojik hazırlık sürecinde yer alması gereken konular şöyle özetlenebilir; motivasyon, kendine güven, hedef belirleme, gevşeme, stresle başa çıkma, imgeleme, kendi kendine konuşma, psiko-enerji yönetimi, dikkat ve konsantrasyon, profesyonellik ve sportmenlik, kişilik ve karakter, saldırganlık ve şiddet, liderlik ve antrenörlük, iletişim, takım psikolojisi, seyirci ve taraftar psikolojisi, sakatlanma, acı ve yorgunlukla baş etme psikolojisi, baskı, öfke ve kızgınlıkla baş etme, psikolojik tükenme ve sürantrenman, ergojenik yardım, doping ve haplar, kilo ve beslenme psikolojisi, gizli oyuncular olarak sporcu yakınları, yaşam biçimini yönetme ve medya ilişkileri. Kitap, yukarıda belirtilen bütün bu konulara açıklık getirecek bilgileri içermektedir.
Uzun süreli ve genel psikolojik hazırlık süreçleri yukarıda belirtilen konular bağlamında yerine getirildiğinde, sporcular yüksek performans için en uygun uyarılma düzeyini yakalayabilir, kendini kontrol ve düzenleme becerilerini başarıyla yerine getirebilir. Sporcuların başarılarını kolaylaştıracak duygu, düşünce ve davranış içine kendilerini sokabilmeleri için, uyarılma düzeylerini bazen aşağıya ve bazen de yukarıya çekme yöntemlerini öğrenmeleri ve bunları uygulayabilme becerisi göstermeleri gerekir. Bunun için uzun süreli psikolojik hazırlık periyotlaması gereklidir. Bütün bunlar, bir gecede, birkaç günde, bir haftada veya kısa bir süre içinde mucizevi olarak gerçekleşecek konular değildir. Bu nedenle kitapta; Weinberg ve Gould’un uyarılma düzenlemesi (self-regulation) ve kaygıyla ilgili öz-farkındalık (self-awareness) yaklaşımı, doruk performans için uyarılma düzeyini aşağıya çekme ve yükseltme yöntemleri (GAZ YOK ve NİDEM), Csikszentmihalyi’nin akış deneyimi (flow experience) ve Hanin’in en uygun kişisel uyarılma zonunu bulmada 9 adımlı duygu profiline (IZOF-Individual Zones of Optimal Functioning) ayrıntılarıyla yer verilmektedir.
Psikolojik becerilerin karşılaşma koşullarında başarıyla uygulanabilmesi için, önceden çalışılmış ve uygulanmış olması büyük yararlar sağlar. Böylelikle sporcu karşılaşma koşullarında; motivasyon, imgeleme, kendi kendine konuşma, gevşeme, enerjikleşme, hedef belirleme, baskı ve stresle başa çıkma, dikkat ve konsantrasyon becerilerini etkili bir şekilde kullanabilir, rakibin olumsuz psikolojik etkilerini en aza indirebilir ve kendi potansiyellerini en yüksek düzeyde gerçekleştirebilir. Bütün bu konular, “psikolojik becerilerin antrenmanı“ bağlamında antrenman periyotlaması içerinde değerlendirilmelidir. Özellikle Kuzey Amerikan spor psikolojisi kaynaklarında popüler olan, fakat ülkemizde çok sınırlı bir şekilde bilinen “psikolojik becerilerin antrenmanı” (psychological skills training-PST), karşılaşmaya psikolojik hazırlığın başarıyla yerine getirilmesinde çok önemli ve somut bir yaklaşım olarak dikkat çekicidir.
Karşılaşmaya psikolojik hazırlık için, spor kulüpleri ve antrenörlerin, spor psikolojisinde uzmanlaşan ve gerekli diplomalara sahip olan kişilerden yardım aramaları ideal olanıdır. Ancak ülkemizde, diğer uzmanlık alanlarında olduğu gibi, spor psikolojisinde de alan dışı müdahale ve suiistimaller vardır. Türkiye’de spor psikolojisi uzmanlık alanıyla ilgili kurumsallaşma, dernekleşme, spor psikolojisi özel uzmanlık alanına ilişkin dergi çıkarma ve spor psikolojisinin mesleki bir alan olarak ortaya çıkma problemleri aşıldığında, bu sorunlar da büyük ölçüde azalacak ve zamanla ortadan kalkacaktır.
Çağımız; bilgi, bilim, bilişim, teknoloji, uzay ve uzmanlık çağıdır. Spor psikolojisi uzmanlık alanı da bu çağın gereklerine uygun olarak, sporda daha doğru bir yere oturacaktır. Örneğin hukuk, mühendislik, tıp, biyoloji, kimya, fizik, matematik, ziraat, eğitim, ekonomi, felsefe, sosyoloji, müzik, resim vb. bilim alanlarında birçok alt uzmanlık alanları oluşmuştur. Dahası biyo-kimya, sosyal psikoloji gibi disiplinlerarası alanlar da ortaya çıkmıştır. Bütün bu gelişmelere uygun olarak spor bilimleri ve psikolojinin bir alt ve disiplinlerarası çalışma alanı olan spor psikolojisi de, kendi özel kavram, araştırma, teori ve uygulamalarıyla, yüzyılımızda ivme kazanan ve ümit veren bir uzmanlık alanı olarak, daha doğru ve haklı olan yerini alacaktır. Genel olarak bilimler sistematiği tartışmalı olmasına karşın, ülkemizde özellikle disiplinlerarası yaklaşımların kavranması ve tutucu davranışların aşılmasında güçlük yaşandığı da söylenebilir.
Yetersiz psikolojik hazırlık, yetersiz fizik, teknik ve taktik hazırlıktan daha ciddi olumsuz sonuçlara yol açabilmekte ve takım performansını düşürmektedir. Bilindiği gibi, birçok sporcu veya takım, çok iyi bir fiziksel, teknik ve taktik hazırlık sürecine karşın, başarısız sonuçlar alabilmektedir.
Birçok kez psikolojik yorgunluk, fizyolojik yorgunluktan çok daha önce ortaya çıkabilmekte ve performansı bozabilmektedir. Bütün bu faktörler, sporcuların ve takımın performansına zarar vermekte ve başarılarını sınırlamaktadır. Bu nedenle takımlar, fizik, teknik ve taktik hazırlıkları kadar, psikolojik hazırlığa da önem vermeli, uzun süreli ve genel psikolojik hazırlık periyotlamasına sahip olmalı ve bu temeller üzerinde karşılaşmaya kısa süreli ve özel olan plan ve programları yerine getirmelidir. Bu bağlamda kitapta, saygın spor psikolojisi uzmanları tarafından genel ve özel olarak ileri sürülen; akıl-vücut bütünlüğü performans modellerine, psikolojik becerilerin piramidal gelişim sistematiğine, birleşik ve bütünsel psikolojik hazırlık ve antrenman modellerine, uygulamalı spor psikolojisinde performans yükseltme modellerine ve Wingate-5 adımlı mental hazırlık yaklaşımına yer verilmektedir. Bütün bunlara ek olarak kitapta, sporda davranışların araştırılmasına ilişkin teorik temelli yöntemlere ve psikolojik beceri antrenman programı geliştirme ve bunları uygulamayla ilgili yaklaşımlara da yer verilmektedir.
Kitapta ayrıca, milli takımların psikolojik hazırlığında dikkat edilmesi gereken noktalara, karşılaşmaya psikolojik hazırlıkta büyük önem taşıyan medya ilişkilerine de açıklık getirilmektedir.”
Yrd. Doç.Dr. Erkut Konter
Nobel Yayın Dağıtım, İstanbul - Ağustos, 2006, 242 Sh.
23 Aralık 2009 Çarşamba
Eğitim Modüllerimiz: "Ege'den Akdeniz'e, Açık Denizde..."
Halikarnas Balıkçısı’na Koskocaman,
Masmavi Bir “MERHABA!” Diyebilmek…
Amaç: Birey ve grup içi işletme sorunlarının gerçek takım çalışmasının yapıldığı teknede, açık denizde, mavinin koylarında, körfezlerinde takım çalışması odaklı açık ve kapalı alan oyunları ile ele alınıp irdelenmesi.
Eğitim Konuları: Zor doğa koşulları altında; Takım oluşturmak, Takım içi ilişki ve iletişim teknikleri, Yönetici, lider ve takım liderliği farkı, Hedef – zaman ilişkisi (zaman yönetimi),Kendine, arkadaşına ve takımına güvenmek, İşbirliği, yardımlaşma ve dayanışma, Alternatif yaratmak ve mevcut alternatifler arasında seçim yapmak, Bilgi, geri bildirim ve karar almak, Kişisel bellek ve grup belleği, Yaratıcılık, Stres yönetimi, Çatışma yönetimi, Farklılıkların yönetimi ve uzlaşma gibi farklı birey ve grup ölçeğindeki işletme içi sorunların ele alındığı takım çalışması odaklı açık ve kapalı alan eğitimidir.
Süre ve Yer: Marmaris, Hisarönü Körfezi, Bencik Koyu, Balıkaşıran – 3–7 günlük eğitimler.
22 Aralık 2009 Salı
Takım Oyunlarımız - "Karambol Oyunu"
Katolik kilisesinden ve onun suç aleti engizisyon mahkemelerinden kaynaklanan eziyetler nedeniyle, dönemin padişahı Fatih Sultan Mehmet'in kendi topraklarına davet ettiği Sefarad Musevilerinin İspanya'dan getirdikleri ve ülkemizde sadece Tire'de oynanan geleneksel “Karambol Oyunu”nda, bilardodaki ıstaka yerine parmaklar kullanılır. Şimşir ağacından yapılan ve “meşe” adı verilen toplar, 4 x 12 metre boyutundaki parlatılmış beton zemin üzerinde belli aralıklarla sıralanan ve adına “lek” denilen hedefleri bulması amacıyla oyuncular tarafından oynanmaktadır.
Oyuncular sıra ile birer başlama atış yapıyorlar; “lek”lerden birini son vuran oynama üstünlüğünü elinde geçirmiş oluyor. “Lek”leri hiç kimse vuramaz ise oyun başlama sırası değişmeksizin devam ediyor. Oyuncular veya takımlar ya hiç sıra kaptırmaksızın bütün “lek”leri vurarak oyunu kazanmış oluyorlar ya da rakiplerin karşılıklı olarak “lek” vurabildikleri oyun içinde yerde en az bir “lek” bırakmak şartıyla rakiplerinin meşelerini vurarak oyun sayısını elde ediyorlar. Oyun 8'de bitiyor. 2 ya da eşli olarak 4 kişinin oynadığı oyunun iddia kısmında da hoş sohbetler oluşuyor. Örneğin oyunda "mevlit yapmak" deyimi "kaybedenin, izleyen herkese çay ısmarlayacağı" anlamını taşıyor.
21 Aralık 2009 Pazartesi
Parkurlarımızdan: Manisa, Köseler Köyü - Aigai Antik Kenti
Manisa İli, Merkez İlçe’ye bağlı Köseler Köyü’nün 2 km güneyindeki Gün Dağı’nın üzerinde kısmen ayaktaki görkemli harabeleri ile dikkati çeken Aigai; İ.Ö. 1100 yıllarından sonra Yunanistan’dan gelip kuzeybatı Anadolu kıyılarına yerleşen Aiol’ler tarafından kurulan 12 kent arasında sayılmaktadır. Aigai ile ilgili ilk bilgileri tarihçi Herodotos’tan almaktayız. Herodotos (İ.Ö. 5. yüzyıl) Aigai Kenti’ni Aiollerin kurduğu 12 kent arasında sayar.
Kentin adı Herodotos’ta Aigaiai, Plinius’da Aegaeae, kentin bastığı sikkelerde ise Aigai ve Aigaion olarak geçmektedir. Kentin adını anan diğer antik yazarlardan Strabon (XIII. 3,5 ), Pseudo Skylax (98) ve Plinius (Naturalis Historia, V.121), bu yerleşimin deniz kıyısında değil, iç kısımda ve dağlık bölgede olduğunu vurgulamaktadır. Ünlü sözlük yazarı Suidas ise (İ.S. 10. yüzyıl) Aigai’da üretilen keçi derilerinin Smyrna ve Magnesia agoralarında satıldığını aktarmaktadır.
Aigai’in diğer bir Aiol Kenti olan Temnos ile birlikte İ.Ö. 547 yılından sonra ortaya çıkan Pers egemenliğine karşı direndiği ve bağımsızlığını koruduğu anlaşılmaktadır (Xenophon, Hellenika IV.8,5 ). Kyme ve Myrina gibi kıyı kentlerinin aksine, İ.Ö. 5. yüzyılda Attika-Delos Deniz Birliği’ne vergi vermeyen Aigai’in şansı İ.Ö. 3. yüzyılın başlarında Pergamon Krallığı’nın kurulması ile açılmıştır. Bu krallığın temellerini atan Philetairos’un büyük yardımlarda bulunarak Aigai kentini yeniden kurmuş olmalıdır. Zaten bu Hellenistik kent; plan, teraslamalar ve diğer birçok ayrıntı göz önüne alındığında Pergamon’u anımsatmaktadır.
Anadolu’da Pergamon Krallığı’nın güçlü rakibi olan Seleukos Krallığı’nın Akhaios adlı bir generalin komutasında başlattığı saldırılar (İ.Ö. 220-218) sonucunda Aigai ve Aiolis kıyıları Pergamon Kralı Attalos I’in elinden çıkmış, daha sonra krala isyan eden Akhaios’un öldürülmesi ile Aigai ve çevresi yeniden Pergamon Krallığı’na katılmıştı.
Aigai’de Roma yönetimi ile ilgili en erken bilgi İ.Ö. 1. yüzyıla aittir. Ceasar’ın güvenilir bir adamı olan Publius Servilius Isauricus, Asya Valisi olarak görev yaptığı sırada (İ.Ö. 48-46) kente ve buradaki Apollon Khresterios Tapınağı’na önemli yardımlar yapmıştı. Nitekim kentte ele geçen bir heykel kaidesinin üzerindeki yazıttan bu valinin Aigai’da onurlandırıldığı anlaşılmaktadır.
İ.S. 17 yılında bölgede meydana gelen şiddetli depremin yerle bir ettiği kentler arasında Aigai da vardır. Tacitus (Annales, 47) tarafından da sözü edilen bu depremin yaraları İmparator Tiberius’un cömert yardımlarıyla sarılmış ve depremden zarar gören kentler şükran ifadesi olarak İtalya’da imparatorun bir heykelini dikmişlerdi.
Kentin adına son kez İ.S. 5. yüzyıla ait Piskoposluk listelerinde ve Hierokles’in Gezi Rehberi’nde rastlanmaktadır. Tahminlere göre, Aigai, diğer bir dağ kenti olan Temnos gibi İ.S. 7. yüzyıldaki Arap akınları nedeniyle terkedilmiştir. Kentteki en son iskan ise sadece Demir Kapı ve ardındaki sınırlı bir alanda yer alan, 12. ve 13. yüzyıllara tarihli küçük bir geç Bizans kale-iskanıdır. Bu dönemi ise kentte küçük bir kilise temsil etmektedir. Söz konusu Geç Bizans iskanı da 14. yüzyılın sonlarında Manisa ve çevresini ele geçiren Saruhanoğulları tarafından terke zorlanmıştır.
(Metin: Prof.Dr. Ersin DOĞER)
20 Aralık 2009 Pazar
Hafta Sonunda Roger Garaudy, Pablo Picasso ve Edip Cansever...
"Önemli olan bir adamın imanı hakkında ne söylediği değil, bu imanın onu ne yaptığı, ne hâle getirdiğidir."
Roger GARAUDY
Gidemeyiş
Güz ve kış ve ilkbahar geçti
Yaz çarçabuk geçti
Hepsi tekrar tekrar geçtiler
Bu bana uzun geldi
Gecem avurtlarım gibi çöktü
Ve çöktü
Sabahım, sabahlarım
Kabından taşan sütler gibi büyüdü
Ve taştım
Gün güne taşındı, yıl yıla
Gitmedim, gidemedim
Ki dedim
Bana söz vermeliydi biri
Sesi uzaklardan gelen
Görünmez yıllarla ilgili.
Edip CANSEVER
19 Aralık 2009 Cumartesi
Kitap Tanıtımı - "Rekreasyon ve Animasyon" - Yrd. Doç. Dr. Atilla Hazar
18 Aralık 2009 Cuma
Çalışma Psikolojisi Nedir ?
17 Aralık 2009 Perşembe
Takım Oyunlarımız - "ABXY Oyunu"
ABXY Oyunu, Nash, Harsanyi ve Selten gibi bilim adamlarının geliştirdiği uyumlu oyunlar (cooperative games) kapsamındaki stratejik oyunlardan biridir. Bu tür oyunlarda taraflar birlikte hareket edip kazanmaya çalışmaktadırlar.
Bu oyunda, taraflar rakiplerinin olası kararlarını hesaba katarak karar verirler. Verilen kararlar, “etki”den çok “tepki” olarak oluşur. Birinci oyuncunun (firmanın) ilk kararı (veya karşı tarafın beklentisi) ikinci oyuncunun (firmanın) ilk kararını belirler. İkinci oyuncunun ilk kararı ise, birinci oyuncunun ikinci kararını etkiler. Gerçekte her “birinci” oyuncu diğer oyuncuya göre “ikinci” oyuncudur. Yani oyuncuların eş anlı olarak aldıkları kararlar bile, karşı tarafın alacağı öngörülen karara göre oluşur. Böylece bir tarafın, diğerinin davranışı hakkındaki öngörüsü, karar alma sürecinde “en ekonomik olanı seçme” de farklılaşma yaratır.
16 Aralık 2009 Çarşamba
Dağda ve Doğada Beslenme
1- Karbonhidratlar (Şekerli ve unlu maddeler),
2- Yağlar (Bitkisel ve hayvansal yağlar),
3- Proteinler (Et, süt, yumurta, peynir.),
4- Su,
5- Mineraller (Demir, kalsiyum, çinko),
6- Vitaminler.
Su, mineraller, vitaminler enerji vermezler, bunlar sistemin işlemesini sağlayan maddelerdir.
Kasların enerji kaynağı olarak kullanacağı maddeler ve bunların miktarı, aktivitenin şiddetine, süresine ve tipine göre değişir. Kısa süreli ve maksimum şiddetteki eforlarda karbonhidratlar, uzun süreli aktivitelerde ise yağ depoları ön plana çıkmaktadır. Vücuttaki karbonhidrat depolarının oranı yağ depolarına göre bir hayli azdır. Örneğin 70 kg. ağırlığındaki bir erkek sporcunun vücut ağırlığının % 10 ila % 20 kadarı yağ deposudur. Bu miktarın enerji kaynağı olarak kullanıldığı varsayılırsa 63.000 ila 126.000 kcal'lik bir enerji açığa çıkar. Karbonhidratların temsilcisi olan glikojen ise, kaslarda 350 gr. karaciğerde ise 80 – 90 gr. kadar bulunur. Vücuttaki tüm karbonhidrat depolarının kullanılması durumunda yaklaşık 2.000 kalorilik bir enerji açığa çıkar. Bu nedenle aktivitenin süresi uzadıkça enerji kaynağı olarak yağlar ön plana çıkar.
Organizma, enerji olarak kullandığı 4 birimden ancak 1 birimi mekanik enerjiye, yani kas hareketlerine çevirebilir. Kalan 3 birim ise ısı enerjisine dönüşür.
Normal bir insanın günlük beslenme ihtiyacı yaklaşık 1.500-2.000 kalori kadardır. Bu miktar, vücut ağırlığı (Kg.) x 24 şeklinde hesaplanır. Bu şekilde hesaplanan miktara “Bazal Metabolizma” denir.
Aktif kişilerin ise daha fazla enerji ihtiyacı olur.
Bilimsel araştırmalar ekstra enerjinin daha fazla yağ ya da protein tüketerek değil; karbonhidrat miktarının artırılması ile alınmasının daha faydalı olduğunu göstermektedir. Dayanıklılık sporu yapanlar günde en az 5.000 ve üzerinde kaloriye ihtiyaç duyarlar.
KARBONHİDRATLAR:
Uzun süreli faaliyetlerde bitkinliğin başlıca nedeni, vücuttaki glikojen depolarının tükenmesidir. Bu depoların yenilenmesi yaşamın ve faaliyetlerin devam etmesi açısından önem taşır.
Karbonhidratlar temel olarak basit ve bileşik olarak iki gruba ayrılır:
1- Basit Karbonhidratlar: Bu gruba giren şekerler kana çabuk karışır ve hemen enerji verirler. Ancak, bu tür enerji çok kısa sürede tüketilir. Harcanan enerjinin en fazla % 10'u basit karbonhidratlarca karşılanır.
2- Bileşik Karbonhidratlar: Kuru üzüm, kuru kayısı gibi bileşik karbonhidratlar kana geç karışırlar ve etkileri daha uzun sürelidir. Uzun süreli dayanıklılığı esas alan sporlarda (dağcılık vb.) vazgeçilmez bir önemleri vardır. Uzun süreli ve zorlu bir etkinlikten sonra vücuttaki karbonhidrat depoları boşalır. Etkinliğin bitimini izleyen 45 dakika içinde harcanan besinin tekrar geri kazanılması gerekir; aksi takdirde, vücudun bu grup besinleri doğal yoldan temin etmesi 48 saat gibi uzun bir süreyi almaktadır.
Karbonhidratlar en ekonomik enerji kaynaklarıdır. Yani metabolize edilmeleri için az oksijene ihtiyaç duyarlar. Etkinlik sırasında nabız 150'nin üzerine çıktığında vücut karbonhidrat tüketmeye başlar.
YAĞLAR:
1 gr. yağ yakıldığında 9 kcal enerji açığa çıkar. Bu miktar karbonhidratın ve proteinin 2,5 katıdır. (1 gr. proteinin veya karbonhidratın yakılmasında 4,1 kcal enerji açığa çıkar.) Ancak yağların tüketimi kolay değildir. Yağlar çok enerji vermelerine karşın, metabolize edilmeleri için çok fazla oksijene ihtiyaç duyarlar. Bu yüzden tercih edilmezler.
Yağların aşırı tüketimi aynı zamanda sindirim sistemi bozukluklarına da neden olur. Ancak yağlar bazı vitaminler için gereklidir. Örneğin havuçta bulunan vitaminler yağda eriyen vitaminlerdir ve bu yüzden yemeklerle birlikte bir miktar yağ tüketilmesi zorunludur.
PROTEİNLER:
Organizmanın yapım, tamir, hormonal, enzimsel, savunma etkinliklerinin ve kanın temel maddesidir. Proteinlerin temel taşları amino-asitlerdir. Proteinlerin enerji kaynağı olarak kullanımı çok sınırlıdır. Etkinlik sırasında gerekli enerjinin % 5 ila % 15 kadarı amino-asitlerden karşılanır. Bu nedenle de, diyebiliriz ki kasların temel enerji kaynağı proteinler değil, karbonhidratlar ve yağlardır.
Protein bakımından zengin besinler; yumurta, et, balık, süt ve süt ürünleri, kuru baklagiller ve tahıllardır. Vücuttaki protein depolarının tüketilmesi durumunda vücut “biter”.
VİTAMİNLER:
Vitaminler organizmanın çalışabilmesi için gerekli olan destek maddeleridir. Ancak vücuttaki miktarı çok hassas dengeler üzerine kurulmuştur. Sanılanın aksine aşırı vitamin alımı faydalı değildir. Vitamin fazlası vücuttan hemen atılır.
Normal düzenlenmiş diyetler vitamin gereksinimini karşılar. Dağcılıkta B ve C vitaminlerine fazlaca ihtiyaç duyulur. C vitamini hem vücut direncine olumlu etkileri hem de konsantrasyon ve performansa etkileri sebebiyle çok önemlidir.
MİNERALLER:
Organizmanın iletim sistemleri ve sinir sistemi için çok önemli maddelerdir. Vücut etkinlik sırasında Fosfor, Potasyum, Magnezyum gibi minerallerden bol miktarda kaybeder. Kaybolan bu minerallerin yerine konması çok önemlidir. Aksi takdirde kısa süre içerisinde kramplar olmaya başlayacaktır.
Dağda mineral kaybı kayısı kurusu, pestil, baharatlar vb. maddelerle karşılanılmaya çalışılır. Vücuttaki su kaybı 3lt. kadarsa mineral kaybı besinlerle karşılanabilir, ancak 3lt.'nin üzerinde bir kayıp söz konusu ise vücuda ekstra tuz ve mineral maddelerden verilmesi gerekir.
Dışarıdan mineral madde desteği sağlayabilecek bazı gıda maddeleri: et ürünleri, pekmez, baharatlar, yumurta, kuru yemiş, susam, patatestir.
SIVI ALIMI VE ÖNEMİ:
Yükseklerde sıvı kaybının çok olması ve buna karşılık susuzluk duygusunun azalması gibi iki önemli faktör daima göz önünde bulundurulmalıdır. Susuzluk duygusunun olup olmamasına bakılmaksızın ve zorlamak suretiyle mümkün olduğu kadar çok sıvı alınmalıdır. Alınacak sıvının miktarı yükseklik, çaba, soğuk ve rüzgâr gibi etkenlere bağlıdır. İdrarın rengi bize vücuttaki su miktarı ile ilgili bilgi verir. İdrarın rengi koyu ise su ihtiyacınız var demektir. Sıvı alınmasında dikkat edilmesi gereken en önemli nokta kısa aralıklarla sıvı alınmasının gerektiğidir.
Yeterince su alınmadığı takdirde kanda pıhtılaşma olur ve kan dolaşımı yavaşlar, buna bağlı olarak daha çabuk yorulur ve daha fazla enerji sarf ederiz.
Vücuttaki sıvı kaybına “dehidrasyon” denilir. Dehidrasyonun ileri aşamalarında şok ile karşılaşabiliriz. Dehidrasyonun belirtileri: kanın akışı yavaşlar, vücut ısısı artar, nabız yükselir ve bitkinlik olur.
Kış faaliyetlerinde ayak ve el parmaklarında üşüme olduğunda sıvı alınmalıdır. Sıvı alımını şu şekilde özetleyebiliriz:
- Alınan sıvı ılık, vücut ısısında olmalı
- Alınan sıvıda mineral olmalıdır
- Yeterli miktarda sıvı alınmalıdır
- Kısa aralıklarla az miktarda sıvı alınmalı
- Kaybedilen 1 kcal için 1cc su alınmalı
Kış faaliyetlerinde dağda su bulunmaz. Bu durumda kar eritilerek su ihtiyacı karşılanır. Ancak kar suyu hiçbir minerali içermediği için kar suyu içerisine limon, mineral tablet, meyve tozları gibi katkı maddeleri ekleyerek bu eksiklik giderilmelidir.
DAĞDA BESLENME PRENSİPLERİ:
Genel olarak sporcu beslenmesi 5 öğündür. (3 ana, 2 ara)
En önemli prensip, az ve sık yemektir. Uzun ara ile fazla yemek büzüşen mideye kanın aniden hücum etmesine neden olur ve bu da beyinden ve kaslardan aşırı kan çekilmesine neden olur.
Zengin beslenme önemlidir. Açlık hissi olmasa da vücudun kaybettiği besin depolarının yerine konulması yaşamsal önem taşır.
Besinler ve alınan sıvıların mineral desteğinin sağlanması gerekmektedir.
Dağda yakıt ve yiyecek maddesi taşıma imkânı sınırlı olması nedeniyle yapılan yemeğin, vücudun ihtiyaç duyduğu tüm besin maddelerini ihtiva etmesine çalışılmalıdır. Örneğin yapılan bir bulgur pilavına patates, baharat, sucuk gibi besinler eklenilebilir.
Besinlerin sporcu üzerinde yapacağı psikolojik etkiler de unutulmamalıdır. Zorlanılan bir anda bir çikolatanın etkisi daha çok psikolojiktir ve faaliyetin devamı açısından önemlidir. Genel olarak dağa getirilecek maddelerin şu özelliklere sahip olması gerekir:
- Az yer kaplamalı
- Taşınması kolay olmalı
- Pişirimi kolay olmalı
- Sindirimi kolay olmalı
- Besin değeri yüksek olmalı
- Sindirilmesi sırasında az enerjiye ihtiyaç duymalı