6 Şubat 2010 Cumartesi

Müze-Çocuk İlişkisi ve Çocuk Kültürü Merkezi İle İlgili Bazı Değerlendirmeler - Nebi Özdemir

Fotoğraf I - Miami Çocuk Müzesi

Müzecilikle ilgili bilinçli çalışmalar, çocuk kültürü araştırmalarından daha önce başlamıştır. Bununla birlikte modern müzeciliğin altyapısını oluşturan koleksiyonlarda çocuklarla ilgili motif ve unsurlara rastlamak mümkündür. Müzecilik kapsamında çocuğun önemi de yine çok yakın dönemlerde kavranmıştır. Dolayısıyla çocukluğun keşfi, çağdaş müzecilik anlayışında önemli bir değişim dinamiği olarak ortaya çıkmıştır.

Müze-çocuk ilişkisi “yetişkin ya da klasik müzelerde bir ziyaretçi kitlesi olarak çocuk, eğitim müzeleri ve çocuk, çocuk kültürü ve oyuncak müzeleri” gibi birbirinden farklı bağlamlarda değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu olguların her biri ayrı ve bağımsız araştırma alan ve konuları olmakla birlikte, aşağıda özet açıklamalarda bulunulması makalenin amacı gereğidir.

Yetişkin ya da klasik müzecilik anlayışında çocuklar, kadınlar ve yaşlılar uzun süre ziyaretçi kitlesi olarak kabul edilmemiştir. Genel olarak müzeler, sadece belirli bir ilgili ya da uzman kümesine hizmet eden kurumlar olarak düşünülmüştür. Bu “seçkinci” anlayışın özellikle 1960’lardan itibaren terk edilmesinden ve müzelerin “halka açılması” anlayışının genel kabul görmesinden sonra, çocuklar da müzelerin en önemli ziyaretçileri sayılmaya başlamıştır. Hatta müze biliminin bugünkü çağcıl kabuller dünyasında, çocukların hedef kitle olarak seçildiği görülür. Müzeciler, asıl ziyaretçilerinin yetişkin erkeklerden çok, çünkü onlar diğer üretim alanlarında zamanlarını tüketmektedirler, çocuk, kadın ve emeklilerin / yaşlıların olduğunu geç de olsa fark etmişlerdir. Dünyada yapılan müze ziyaretçi anketleri, söz konusu grupların toplam ziyaretçi sayısının büyük bir bölümünü oluşturduğunu ortaya koymuştur. Yine müzeciler, geleceğin yetişkin ziyaretçi kitlesinin yaratılmasında da çocukların önemini kavramışlardır. Bu nedenle bugünkü müzelerin çocuklara yönelik eğitim ve öğretim programları ve projeleri üretip uygulama, bakım-onarım ve üretim birimlerini çocuklara açma, rehberlik hizmetlerinde çocuklardan yararlanma, koleksiyonlarını okullara taşıyarak hizmeti çocukların ayağına götürme, çocuklara müzelerde kendi sergi ve gösterimlerini yapma, hatta çocukların kendi müzelerini oluşturmalarına olanak tanıma gibi yöntemleri etkin bir şekilde kullanmaya çalıştıkları belirlenmiştir. Çağdaş müze yönetiminde öğretmenlere, arkalarından binlerce öğrenciyi sürükleyeceğii için, büyük önem verilmektedir.

Dünyadaki bütün bu gelişme ve değişimlere karşın Türkiye’deki durum iç açıcı görünmemektedir. Bugün Türkiye’de yüz elliye yakın müzenin büyük bir bölümü, forum olmaktan çok, “korumacılık” merkezli anlayışlla yönetilmektedir. Türkiye’de bağımsız müze biliminin akademik ortamda gelişememesi yüzünden, modern müze yönetim yöntem ve teknikleri ile anlayışlarını bir türlü yaygınlaşamamıştır. Sanat tarihi ve arkeoloji, çok az da olsa geleneksel maddi kültür temelli müzelerin büyük bir bölümünde “klasik” kamu yönetimi anlayışının geçerliliği, halkbilimcilerin de ütopyaya dönüşen “açık hava müzeciliği” anlayışından “çağdaş kültür araştırma, uygulama ve gösterim merkezleri” anlayışına geçememeleri, bu türden gelişmelerin oluşmamasındaki pek çok nedenden sadece ikisidir. Bu nedenle yukarıdaki ve daha sonra yapılacak yorumların dünyadaki çağdaş müze bilimi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.

Fotoğraf II - Houston Çocuk Müzesi

Müze-çocuk ilişkisinin tartışıldığı bir diğer alan da “eğitim müzeleri”dir. Okul-müze ve çocuk üçgeni, çağdaş müzecilik anlayışında temel kabul edilmektedir. “Müzenin okula / eğitim kurumuna dönüşmesi ve müzenin okula taşınması ya da okulun müze haline getirilmesi /okulda müze kurulması” gibi birbirinden oldukça farklı ve ayrıntılı incelemelerle ortaya konulan uygulamalar, söz konusu ilişkiyi kanıtlamaktadır. Çağdaş dünyada, çok değil 1800’lerin başından itibaren, çocukluğun bilinçli keşfi, çocuk eğitimi, pedagojinin bağımsız bir bilim dalı olarak ortaya çıkışı, eğitimin çocuklara yönelik hale gelmesi (eğitimin yaygınlaşması ve uzmanlaşması), öğretmen-kitap merkezli teorik eğitim sisteminin işlevsizliğinin anlaşılıp çocuk merkezli araştırma-uygulama egemen eğitim sistemine yöneliş gibi pek çok gelişmenin bu uygulamaların zeminini oluşturduğu unutulmamalıdır. Müzeciler tarafından, müzelerin çocuklara yönelik bir eğitim kurumu olarak algılanışı oldukça zor gelişen bir olgudur. Daha doğru bir ifadeyle, genelde eğitim, çok az da olsa müze bilimi alanındaki öncü bilim insanlarının katkı ve yönlendirmeleriyle müzeler, eğitim işlevini kazanmışlardır. Hatta bazı eğitimciler, “eğitim müzelerini”, “klasik” müzelerin kapsamından çok “eğitim kurumları, yani okulların” bir bölümü olarak düşünmüşlerdir. Bu nedenle de çoğunluğu küçük – amatörce “okul / eğitim müzeleri” oluşturmuşlardır. Türkiye’de Satı ve Ismayıl Hakkı Beylerin girişimleri bu türdendir. Daha sonra kurulan genel eğitim müzeleri ise, daha çok eğitim tarihini betimlemektedirler. Eskinin okul müzelerinin işlevini, bugün genellikle “bilim ve teknoloji müzeleri” üstlenmiştir.

“Çocuk müzesi, çocuk kültürü müzesi” gibi adlarla anılan müze türünde ise, çocukluğun yükselen değeri(ne yazık ki “ekonomik işlev” temelli), çocuk merkezli toplumsal yapılanmanın ortaya çıkışı gibi dinamiklerin etkisiyle, çocukluğun tarihi ve kültürü açıklanmaya, bazen de tartışılmaya çalışılmaktadır. Müzelerin, yaş ölçütüne göre tanımlandığı ve sınıflandırıldığı bu sistematikte, çocuk müzeleri, henüz ortaya çıkmamış veya yaygınlaşmamış olan “ergenlik, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık” müzelerinin öncüleri olarak algılanabilir. Müzelerin çeşitlenme sürecinde, “malzeme ve tarih”in yanında diğer bazı ölçütlerin de dikkate alınmasının gerektiğinin ki bu müzelerin yaşaması ve etkinleşmesi için kaçınılmaz bir durumdu, savunulması, “çocuk müzeleri”ni yaratan önemli bir gelişmedir. Çocuk kültürü, çocukların kendilerinin (oyun, oyuncak, mizah, sözel yaratılar, inançlar vb.) ve yetişkinlerin çocuklar için yarattıklarından (doğum öncesinden başlayıp çok kere gençlik dönemini de içeren ya da askerliğe gidişe kadar geçen dönemde, çoğu ana merkezli gelenek, görenek, inanç, giysi, yemek, müzik, edebiyat alanındaki çeşitli unsur ve uygulamalar) oluşmaktadır. Yaşamın bu ilk dönemiyle ilgili unsurların daha çok saklanması, yetişkinlerin bu döneme önem vermeleri ya da dönme özlemleri, çocuk müzelerinin kuruluş dinamiklerindendir. Tarihsel çizgide bu yaratımların oluşturduğu birikim, çocuk kültürü müzelerinin temelini meydana getirmektedir. “Çocuk kültürü müzesi”,

"çocukların müzesi” olmaktan çok, yetişkin gözüyle çocukluğun sergilendiği bir müze olarak algılanmaktadır. Dünyada pek çok müzenin “çocukların müzesi” olmak için çabaladıkları günümüzde, çocuk kültürü müzelerinin “yetişkin” kalması, anlaşılması zor bir karşıtlıktır. Çocuk ya da çocuk kültürü müzelerinden, çok kere tarihin noksan, silik haritasının tamamlanması ve netleştirilmesi kapsamında yararlanıldığı görülmektedir. Bir anlamda bu, yetişkinci ve seçkinci tarihin tamamlanmasında “çocukluk”tan yararlanmaktır. Diğer bir ifadeyle, çocuk kültürü unsurlarından hareketle, sosyal tarihin açıklanmasıdır. Tarih alanında, belge merkezli siyasal tarihten, sosyal, ekonomik tarih anlayışlarının ortaya çıkması, çocuk ve çocuk kültürü araştırma ve dolayısıyla müzesi çalışmalarının yaygınlaşmasına neden olmuştur. Bu türden müzecilik faaliyetlerinin daha çok, eğitim bilimleri ile toplumsal tarih kapsamında yürütüldüğünü de belirtmek gereklidir. Geleceğin kültür biliminin merkezinde yer alması gerektiği savunan halkbilimciler ise, hala “açık hava müzeciliği” takıntılarını aşamadıkları için bu ve benzeri gelişmelerin farkında değillerdir.


Fotoğraf III - Portland Çocuk Müzesi

Genel çocukluk tarihi ve kültürü üzerine kurulan müzelerin yanında, geçen asırda yaygınlaşan ve daha çok “oyuncak müzesi”, nadiren de “oyun müzesi” adlarıyla anılan farklı bir müze türü daha ortaya çıkmıştır. Genellikle geçmişteki oyuncak (genellikle bebek, top ve evcilik oyunu araçları gibi) koleksiyonlarından hareketle kurulan bu müzeler, müzecilik alanının hızla gelişen türlerinin başında gelmektedir. El yapımı oyuncakların yerini hızla sanayi ürünü oyuncaklara bırakmasıyla birlikte, bu tür müzelerin de koleksiyonlarındaki malzemenin sayısı binlerle ifade edilmeye başlandı. Bu nedenle de nicelik ve nitelik bakımından yenilenmeye en açık müze koleksiyonlarının başında, oyuncak müzeleri gelmektedir. “Bebek, bebek evi, tren, teneke oyuncak, lego, yap-boz gibi” pek çok oyuncak, müstakil müzelerde sergilenmektedir. Burada, çocukları çekmek amacıyla oyun ortamına dönüştürülen ya da bazı bölümleri bu işleve yönelik olarak hazırlanan ve kullanılan bilim-teknoloji, arkeoloji, sanat vb. türdeki müzeler, bu değerlendirmelerin dışında tutulmuştur.

Türkiye’de Halkbilimi Müzeciliği ve Sorunları Sempozyumu, Ankara 2003, Gazi Üniversitesi Türk Halkbilimi Araştırma ve Uygulama Merkezi

NEBİ ÖZDEMİR

Hacettepe Üniversitesi, Türk Halkbilimi Anabilim Dalı’nda “sözel edebiyat, kimlik, siyasal parti kültürü, kültür turizmi, müze bilimi, festival, şenlik, spor kültürü, eğlence, çocuk kültürü, popüler kültür, gelenek, medya, halk tiyatrosu vb.” alanlarda araştırmalar yapmaktadır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder