Fotoğraf I - Konak Belediyesi Ümran Baradan Oyun ve Oyuncak Müzesi
Toplumsal belleğin, egemen gücün çıkarları doğrultusunda biçimlendirilip iktidarın hegemonyal aracına dönüştürüldüğü mekânlar olarak tanımlanabilecek müzeler, güç’ün gücüne güç katarak kutsandığı, iktidarın en etkin ve somut ideolojik araçlarından biridir. Bu bağlamda “çocuk”, “oyun” ve “oyuncak” gibi alt temalar dikkate alınmak suretiyle çocuğu konu alan müzecilik anlayışı ve uygulaması da, “yetişkin” olarak somutlanan güç’ün etkisinden, belirleyici, yönlendirici iktidarından kurtulamaz. Müzenin oluşumuna ilişkin ilk fikrin ortaya çıkması, bu fikrin kabul görüp uygulamaya konulması, müze tasarımının biçimlendirilmesi hep bu iktidarın kararına, kurucu iradesine, tercihlerine, onun hegemonyasına tabidir. Demokratik, katılımcı bir müze yapılanması düşüncesine, müzelerin toplumsallaşması anlayışına ters düşen bu tür müze oluşumlarında herşeye karar veren, herşeyi uygulamaya koyan şey, bu iktidarın özel bir biçimi olarak karşımıza çıkan ve “büyümeyi, ciddi adam olmayı çocuklaşmamak koşuluna bağlayan yetişkinci anlayış”ın bir “mamul”ü olan yetişkinlerdir.
Bu anti-demokratik anlayışın son uygulamasını, bu yazımıza da konu olacak şekilde geçtiğimiz günlerde ünlü ve güçlü olan bazı yetişkinlerimiz eliyle kurulan Konak Belediyesi Ümran Baradan Oyun ve Oyuncak Müzesi örneğinde gördük. Koleksiyoner bir belediye başkanımız çıktı, “müze kuruyorum” dedi, onu destekleyen yetişkinler bu öneriye sahip çıktı, bir çırpıda bir oyun ve oyuncak müzesi açıldı. Ne güzel olmuştu! Böylelikle Türkiye dördüncü bir müzeye, İzmir kent merkezi de ilk kez çocuk temalı bir müzeye kavuşmuştu. Aslında, sadece aynı yerde, aynı mekândaki kötü bir müzenin, adına müze denilen bir sergi evinin makyajı tazelenmiş, mevcut oyuncak ve tablolara yeni oyuncaklar eklenerek yeni bir soluk verilmeye çalışılmıştı. Hem de bu işi çocuklara duyurmadan, onların düşüncesini, yardımını, katkısını almadan! Onlardan beklenen, sadece “ziyaretçi”, yani “seyirci” olmalarıydı… Gelip dolaşıp izleyecekler ve gördükleriyle yetineceklerdi.
Fotoğraf II - Boston Çocuk Müzesi
Oysa 2006 yılından bu yana UNICEF’in İçişleri Bakanlığı ile işbirliği içinde Türkiye’nin oniki ilinde yürüttüğü, 2010 sonrasında diğer illerde de uygulamaya konulması beklenen “Çocuk Dostu Şehirler Projesi”, çocuk dostu kent olabilmek için kente yönelik tüm karar ve uygulama süreçlerinde sivil toplumun, ailelerin ve çocukların katkısını içeren her düzeydeki toplumsal hareketin teşvik edilmesini öngördüğü halde; Konak Belediyesi Ümran Baradan Oyun ve Oyuncak Müzesi’nin oluşumunda bu evrensel düşünce ve değerlerin dikkate alınmadığı görülmektedir. Bu müzenin oluşturulması için Konak Belediyesi Kent Konseyi’ne bağlı bir Çocuk Meclisi oluşturulmadığı, böyle bir oluşumun görüşü ve katkısı alınmadığı gibi, Çocuk Müzeleri Derneği’nin İzmir temsilcileriyle Kültür ve Turizm Bakanlığı İzmir Resim ve Heykel Müzesi yetkililerinin bir süredir birlikte yürüttükleri çocuk müzesi kurma girişimleri görmezlikten gelinmiş, Çocuk Müzeleri Derneği ile Kültür Bakanlığı’nın ve çocuk örgütlerinin bu alana taşıyacağı güç, oluşturacağı sinerji dikkate alınmamış, katılımcı, demokratik, çağdaş bir yapılanma yolu tercih edilmemiş, böylelikle yapımında, oluşumunda sivil toplumun ve çocukların bulunmadığı bir müze karşımıza çıkmıştır.
Öte yandan, müze binasının kurulduğu yer ve binanın mimari tasarımının böyle bir müze için hiç uygun olmadığı görülmektedir. Çünkü müze binasına ulaşmak için yürüyerek katedilecek güzergâh İkiçeşmelik yönünden geldiğinizde dik bir inişi, Konak Meydanı yönünden geldiğinizde de dik bir yokuşu ifade etmekte ve her iki yolun da bazı bölümlerinde kaldırım bulunmamaktadır. Bu anlamda, müzeye ulaşmak isteyen çocuklar, aileleri, öğretmenleri ve gruplar ulaşım açısından büyük bir sıkıntı yaşayacaklardır. Bu sıkıntıya o bölgedeki tek yönlü yoğun trafiği dahil ettiğinizde gelen kişi ya da grupların daha da büyük bir tehlike ile karşılaşacaklarını görebilirsiniz.
Oysa bir süredir Çocuk Müzeleri Derneği ile Kültür ve Turizm Bakanlığı İzmir Resim ve Heykel Müzesi yetkililerinin, Konak Belediye Başkanlığı’nı bilgilendirmek ve projeye katılımlarını istemek suretiyle yürüttükleri başka bir projede, Kültürpark içindeki İzmir Resim ve Heykel Müzesi’ne ait bir binanın Çocuk Müzesi olarak düzenlenmesi hedeflenmiş, bu işle ilgili mimari ve teknik projeler hazırlanmıştı. Şimdi bu durumda size söyle bir soru sorabiliriz: Kurulan müze şimdiki yerinde mi kalmalıydı yoksa gelenlerin rahatlıkla ulaşabileceği Kültürpark’ın içindeki daha modern binalarda mı olmalıydı? Bu konudaki tarafsız, yansız cevabınız acaba ne olurdu?
Ayrıca, sanatçı Ümran Baradan’ın bağışı ile edinilip eski müzenin yeniden düzenlenmesi suretiyle ortaya çıkan yeni oyun ve oyuncak müzesi, gelen kişi ya da grupların araçlarını park edecekleri herhangi bir otopark alanına sahip değildir. Bu anlamda, kapının önüne ya da çevresine park edecek arabaların ya da otobüslerin, araç akışı aşağı doğru olan dik yokuş trafiğini daha da arttıracağı, araç ve yaya trafiğini tehlikeye sokacağı bilinmeli ve beklenmelidir.
Fotoğraf III - Manitoba (Kanada) Çocuk Müzesi
Yeni kurulan oyun ve oyuncak müzesinin gerek binaya ulaşım gerekse bina içindeki gezi düzeni açısından engelli çocuk ve yetişkinlere hiç uygun olmadığı; bina dışındaki dik yokuşla bina içindeki sık ve dar merdivenlerin, platformların hiçbir engellinin geçişine izin vermeyeceği; verse bile oyuncakların sergilendiği vitrinlerin üst bölümlerinde bulunan oyuncakların tekerlikli araba ile gelecek engellilerden “başarı ile saklandığı” görülecek, müze binasının ve düzenlemesinin bir “engelli dostu” olmadığı anlaşılacaktır.
Çağdaş müze düzenlemesi, ciddi bir küratörlük çalışmasıdır. Bu anlamda müzeciliğin, müze ve sergi küratörlüğünün uzun bir zamandır profesyonel bir iş haline geldiği, bir bilim alanı olarak örgütlendiği, bu bilgiyle donanan müzecilerin, küratörlerin uygulamadan kaynaklanan deneyimle uzmanlık kazandığı bilinmeli, bu tür profesyonel bir iş iyi bir edebiyatçı, iyi bir koleksiyoner ve müze sahibi danışmanlar yerine ulusal ve uluslararası alanda bilinen, tanınan, deneyimli, uzman bir müze küratörüne ya da kuruluna teslim edilmelidir. Böylelikle herşey kendi sahibine, uzmanına yaptırılmış olur ve bir müze için en önemli sorun olan koleksiyon eksikliği, becerikli bir küratörün bilgi ve deneyimi ile giderilebilir. Yoksa vitrinlere konulan herşey ilk haliyle kalıp geçen zaman içinde ziyaretçi için önemini ve çekiciliğini kaybedebilir.
Müze yöneticileri ile yaptığımız görüşmeden öğrendiğimiz kadarıyla, bugüne kadar müzeye gelenlerin çoğunun ifade ettikleri ve bizim de katıldığımız diğer bir eksiklik ise, müzede bizim kendi kentimize, yöremize, bölgemize ve ülkemize ait bize özgü oyun ve oyuncakların yeterince yer almayışıdır. Onun yerine bizi kapının dibinden itibaren –Nasreddin Hoca’yı unutmamak koşuluyla- şirinler, Pamuk Prenses ve yedi cüce gibi uluslararası masalların kahramanları karşılamakta, burnumuzun dibindeki Tire’nin meşhur “karambol” oyunun malzemeleri ile oyun alanı kendi eksikliğini hissetirmektedir. İşte bu nedenle, karşımıza çıkan bina oyun yanı eksik kalmış bir oyuncak müzesi gibi algılanmaktadır. Nitekim vitrinlere sıralanarak çcouktan yalıtılmış oyuncakların seyrinden de anlaşılacağı üzere bu müzede oyun oynamak, oyunlar hakkında bilgi edinmek, oyuncaklara dokunmak, onları içselleştirebilmek, oyunun o sihirli havasına girebilmek, çocuklaşabilmek mümkün değildir. Müze düzenleyicileri bunu isteseler bile müzenin fiziki olanakları buna elvermemektedir. Bu anlamda, çocukların büyülü tapınağı olarak da tanımlanması, buna göre düzenlenmesi gereken bu mekanda kendini tekrar çocuk hissedebilmek, çocuklaşabilmek, çocukla yetişkin arasındaki uçurumu ortadan kaldırabilmek, yetişkinlere bu şekilde bir tür terapi uygulamak mümkün olmayacaktır.
Ama şimdi herkesin dediği gibi, “çocuk müzesi kurma düşüncesi ve bunu hayata geçirebilmek iyi, güzel bir şeydir, böylelikle İzmir’in, Konak İlçesi’nin bir eksikliği giderilmiştir, bunu takdir etmek gerekir” demek de mümkündür. Çünkü tarih boyunca müze kurmak kişi ya da kurumlara itibar kazandıran, bu nedenle de önemsenen, zaman zaman da moda olan bir uğraştır. Son zamanlarda kentimizde de gördüğümüz gibi, herkes, her birey, her aile ya da kurum kendi çapında bir müzeyi kurmanın peşinde. Bu neredeyse bir moda gibi yaygınlaşmakta. Şimdiden kimlerin nerelerde hangi müzeleri açtığını takip edemez olduk. Neredeyse her mahallede, her semtte, her caddede irili ufaklı birçok müze açılmaya başladı. Genel anlamda müze sayısının bu şekilde artması, toplumda müze kurma düşüncesinin gelişmesi sevindirici bir şey olmakla birlikte; toplumsal gereksinimler açısından bu kadar çok ve küçük müzenin gerçek bir ihtiyaçtan mı yoksa özentiye dayalı itibar kazandırıcı bir tutumdan mı kaynaklandığı da sorulmalı, sorgulanmalıdır. Sanırım bunun da en önemli göstergesi, ilk kuruluş günlerindeki merakın tahrikinden kaynaklanan izdiham sonrasında düzenlenip kamuoyuna duyurulacak ziyaretçi istatistikleri olacaktır. Böylelikle, üç milyon insanın yaşadığı uluslararası bir liman kentindeki bu kadar bol ve küçük müzenin gerçek bir ihtiyacı karşılayıp karşılamadığı, kurucularının işe yarayp yaramadığı ortaya çıkabilecektir.
Şimdi isterseniz bu yazıyı şöyle bir soru ile bitirelim: İzmir’de kurulan ve kurulması planlanan müzelerin sayısı ve bunları ziyaret edenlerin sayısı dışında bunların toplumsal gelişme üzerindeki etkileri sizcenelerdir, ne olmalıdır?
İsterseniz, bu soruyu birlikte düşünmeye başlayıp yanıtlamaya çalışalım…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder