23 Ağustos 2009 Pazar

Hafta Sonunda Voltaire'den Doğa Üzerine...


Filozof ile Doğa Arasındaki Konuşmalar

François – Marie Arouet de Voltaire (21 Kasım 1694-30 Mayıs 1778)

Filozof: Doğa, kimsin sen? İçinde yaşıyorum; elli yıldır seni arıyorum, hala bulamadım.

Doğa: On iki yüz yıl yaşadıkları söylenen eski Mısırlılar da aynı şekilde kınadılar beni. İsis derlerdi bana, başıma büyük bir örtü örttüler ve bunu kimsenin kaldıramayacağını söylediler.

Filozof: Sana başvurmamın nedeni bu. Kimi kürelerini ölçmeyi, yollarını öğrenmeyi, hareket yasalarını saptamayı başardım; ama seni tanıyamadım. Her zaman hareket halinde misin yoksa hareketsiz mi? Suyun kum üzerinde, yağın kum üzerinde, havanın yağ üzerinde durmasında olduğu gibi, seni oluşturan öğeler kendi kendilerine mi düzene girdi? Tüm hareketlerini yöneten bir zihne mi sahiptir? Tıpkı üyeleri, kimi zaman bilgisiz de olsalar, toplandıklarında esin sahibi olan din bilginleri kurultayı gibi. Lütfen sırrını söyle bana.

Doğa: Her şeyden büyük olanım ben. Daha fazlasını bilmiyorum. Matematikçi değilim, oysa bendeki her şey matematik yasalarına göre düzenlenmiştir. Tüm bunların nasıl olduğunu, öğrenebilirsen öğren.

Filozof: Büyük varlığın matematik bilmiyor ve yasaların en büyük geometri! Seni yöneten ilksiz ve sonsuz bir geometrinin, hareketlerini düzenleyen üstün bir zekânın bulunması gerek.

Doğa: Haklısın; ben suyum, toprağım, ateşim, havayım, madenim, taşım, bitkiyim ve hayvanım. İçimde bir zekânın bulunduğunu duyuyorum. Sen de var ama onu görmüyorsun. Ben de zekâmı görmüyorum, ama bu görünmez gücü duyuyorum. Onu tanıyamam. Sen, benim küçük bir parçam olduğun halde, benim bilmediğim bir şeyi neden öğrenmek istiyorsun?

Filozof: Merak ediyoruz. Nasıl oluyor da dağlarında, çöllerinde, denizlerinde bu kadar hoyrat ama hayvanlarda ve bitkilerinde bu kadar ince olabiliyorsun, bilmek isterdim.

Doğa: Sana gerçeği söylememi ister misin evladım? Bana verilen ad yapıma uymuyor; Doğa diyorlar bana. Oysa tümüyle sanat’ım.

Filozof: Bu söz düşüncelerimi tümüyle altüst etti. Doğa yalnızca sanat mıdır dediniz?

Doğa: Evet, hiç kuşkusuz. O kadar hoyrat bulduğun bu denizlerde bu dağlarda sonsuz bir sanatın bulunduğunu görmüyor musun? Tüm bu suların dünyanın merkezine doğru aktığını ve yalnızca değişmez yasalara bağlı olarak yükseldiğini bilmiyor musun? Dünyayı kaplayan bu dağların, durmaksızın bu kaynakları, gölleri ve ırmakları meydana getiren ilksiz ve sonsuz karların deposu olduğunu, bunlar olmadan hayvanların ve bitkilerin yok olacağını bilmiyor musun? Bilesin ki bende bu varlıklardan milyonlarca var. Yalnızca bir böceğin, bir buğday başağının, altının ve bakırın oluşmasına dikkat edersen tümünün üstün bir sanat olduğunu görürsün.

Filozof: Doğru. Üstünde biraz düşündükçe bilmediğim, güçlü ve ince seni gizleyen ve ortaya koyan büyük bir varlığın sanat olduğunu anlıyorum. Thales’den belki de ondan önceki zamandan bu yana, tüm düşünürler seninle körebe oyunu oynadılar. “Seni ele geçirdik” dediler ama hiçbir şeyi ele geçiremediler. Hepimiz Ixion’a benziyoruz; o da Junon’u kucakladığını sanıyordu. oysa eriştiği yalnızca bir bulut yığınıydı.

Doğa: Ben tüm bir varlık olduğuma göre, benim küçük bir parçam olan senin gibi bir varlık nasıl olur da beni kavrayabilir? Benim atom çocuklarım, sizi çevreleyen, birkaç atom görmekle, sütümden birkaç damla içmekle, bir süre göğsümde beslenmekle yetinin. Annenizi, sizi besleyen varlığı tanımadan ölerek.

Filozof: Sevgili annem, neden var olduğundan, kimi şeylerin neden var olduğundan biraz söz et.

Doğa: Yüzyıllardır ilk ilkeler konusunda beni sorguya çekenlere verdiğim yanıtı vereceğim: “Bir şey bilmiyorum.”

Filozof: Sürekli olarak bozulmak için yaratılmış bu bir yığın varlıktan, başkalarını yemek ve başkaları tarafından yenilmek (yutulmak) için yaratılan ve yeniden üretilen bu hayvan sürüsünden, bu kadar acıdan oluşan varlık yığınından, ara sıra anlayan bu öteki zekâ topluluğundan ise, yokluk (hiçlik) daha iyi değil mi? Bütün bunlar neye yarıyor?

Doğa: Git de beni meydana getirene sor bunu!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder