4 Haziran 2009 Perşembe

Oyun Nedir ? - II











OYUNUN ÖĞELERİ

Oyun başlıca dört ayrı öğenin bir araya geldiği bir etkinliktir: Amaç, Araçlar, Kurallar ve Oyunsal Tavır.

Amaçlar

Her oyunun bir amacı ya da amaçları vardır. Amaç yoksa oyun da yoktur. Amaç katılımı, kazanmayı ve öne geçmeyi içerir. Bunlar birbirini tamamlayan ve amacı ortaya çıkaran bütünün ayrılmaz  birimleridir.

Amacın yeri ve zamanı her oyuna göre değişebilir. Yerin değişmesi ya da zamanın uzaması amacın ne olduğuna bağlıdır. Yarışmalı oyunlarda süre belli olmakla birlikte güce ve uğraşmaya dayalı oyunlarda süre uzayabilir. Genellikle sınırı ve süresi belirli olan oyunların yeri de bellidir.

Araçlar

Oyunda kullanılan araçların sayısı ve miktarı oyunun amacına ve oynanışına göre değişir. Önemli olan, oyun sürecinde izin verilen araçların kullanımıdır. İzin verilmeyen, oyunu kazanmayı kolaylaştıran araçların kullanımı önceden belirlenmiş kurallarla cezalandırılır. Genellikle bir oyunda kullanılması gereken araçların bilinçli olarak azaltılması; yani, araçlardaki kısıtlılık oyunun tehlikesi, dolayısıyla da gerilimini arttırır.

Kurallar

Amaç, önceden belirlenmiş kurallar çerçevesinde oyunu kazanmaktır. Oyunda kural dışı davranmak ya da hile yapmak kazanmak anlamına gelmez. Her oyun, hedefi ve işleyişi açısından kendi kurallarını ortaya koyar. Bu kurallara “oyunu kurucu kurallar” diyebiliriz. Bu kurallar olmadan oyunun oynanması mümkün değildir. Bu kurallar oyunun düzenini, yerini, süresini, gerilimini ve gelişimini sağlar. Bunun dışında oyunun iyi oynanmasını sağlayan beceri kuralları vardır. Topa iyi vurmak, topu iyi takip etmek gibi kurallar bu tür kurallardır. Beceri kurallarına dikkat edilmemesi kötü bir oyun oynanması demektir.

Kuralların bozulması demek oyunun bozulması demektir ve karşılığında ceza almak vardır. Oyunu bozana verilen en büyük ceza da onun oyun dışı bırakılmasıdır. Bu anlamda, oyunbozan oyuna yanlışlıkla dahil edilen yanlış oyuncudur. Kuralların bozulması, oyuncular arasındaki oyunsal büyüyü, denge ve uyumu bozar. Bu nedenle, oyunbozan bu sorumluluğu paylaşmayan, uyum ve büyüyü hissetmeyen kişidir. Ancak, bazen oyunbozan oyunun gelişmesine de yardımcı olabilir, onun zorladığı oyun bu nedenle daha iyi bir biçime ulaşabilir, onun yaratıcılığı nedeniyle kurallara eklemeler yapılması, oyunun tekrar gözden geçirilmesi gerekebilir.

Bernard Suits’in deyişiyle, “aylaklar kuralları izler, ama amaçları izlemezler, hilebazlar amaçları izler, ama kuralları izlemezler, oyuncular hem kuralları hem de amaçları izlerler, oyunbozanlar ise ne kuralları ne de amaçları izlerler, oyuncular hem oyunun hem de geleneğin gereklerini kabul ederler, aylaklarla hilebazlar yalnızca geleneğin gerektirdiğini kabul ederler, oyunbozanlar ise hiçbirini kabul etmezler.” (3)

Oyunu kazanmak için kurallara uyulması tek başına yeterli değildir. Kurallara uyan oyuncunun aynı zamanda beceri sahibi, bilgili, deneyimli, belli bir oyun stratejisi belirleyip uygulayacak ve doğru kararlar alacak düzeyde zeki, fırsatları iyi değerlendirmesi ve kondisyon sahibi olması gereklidir. Oynadığı oyunu kazanmak isteyen bir satranç oyuncusu, kuralları bilse bile fil, at, kale gibi taşları isabetli kullanmayı beceremedikçe, bu konuda bir ön bilgisi ve deneyimi olmadıkça, oyun süresince izleyeceği stratejiyi belirlemedikçe ve doğru kararlar almadıkça, karşısındaki oyuncunun yanlışlarını/fırsatları iyi değerlendiremedikçe, kendini oyuna vermediğinde, yani fiziki ve ruhi  kondisyonu güçlü olmadığı sürece karşısındaki oyuncuyu yenemeyecek ve bu başarısını sürdüremeyecektir.

Oyunun kuralları, oyunun amacına ulaşılmasını sağlar. Bu anlamda oyunun amacı ile kuralları arasında doğrudan bir bağlantı vardır. Kuralların çiğnenmesi ya da yok varsayılması amacı yok eder; çünkü oyun aslında oynanmamış olduğu için kazanılmamış olur.

Bir oyunun ilgi çekici olması, sınırlarının iyi çizilmiş olmasına bağlıdır. Sınırları iyi çizilmemiş bir oyun ya kolaydır ya da çok zor. Kolay bir oyun, oyuncularına zevk vermez. Çünkü kolay kazanılan bir oyunda gerçek performanslarını gösteremeyen, zorlanmayan oyuncular kolay bir zafer karşısında tatmin olmayabilirler. Çok zor oyunda ise kazanma olasılığı bile olmadığından, oyunculardaki motivasyonu korumak ve canlı tutmak oldukça zordur. Nasılsa kazanılmayacağı bilinen bir oyun, oyuncuları açısından cazip değildir. Bu anlamda, kişinin oynamaktan haz duyduğu oyun, sınırları aşırılığa kaçmamış kurallara sahip bir oyundur.

Oyunsal Tavır

Oyunun, amacı, kuralları ve araçları ile birlikte oynanmasını gerektiren tutumdur. Oyuncular, oyunun gerektirdiği tutumu almadıkça oyuna ısınamazlar ve benimseyemezler. Evcilik oyunu oynayan çocuklar büründükleri anne, baba ve çocuk rollerinin gerektirdiği tutumu almadıkça kendilerini oyun dışında hissederler, büründükleri kişiliğin belirgin davranışlarını gösteremezler. 

Oyunsal tavır kendi içinde özgürlük, ciddiyet, gerilim, düzen, paylaşma ve haz duyma kavramlarını içerir.

Oyuncu, oyuna girip girmemekte; faklı bir anlatımla, oyunu oynayıp oynamamakta özgürdür. Aynı zamanda, girdiği oyundaki üstlendiği tavrın/rolün önceden belirlenmiş şeklini geliştirmede de özgürdür. Bu özgürlük olduğu sürece, oyuncunun kendisine verilmiş rolü/oyunsal tavrı içselleştirmesi, üstlendiği rolü  kendi tarzı ile yeniden üretmesi mümkün olacaktır. Böylelikle, oyundaki her tavrın/rolün oyuncularına göre farklılaşması gündeme gelecek, oyun her farklı yorum ile gün geçtikçe zenginleşecek, çeşitlenecektir.

Oyuncunun, üstlendiği rolü/oyunsal tavrı yeniden üretebilmesi ve farklılaştırması için yaptığı işi ciddiye alması gerekmektedir.

Oyuncuların üstlendiği ciddiyet ise, oyun düzeninin ortaya konulmasını ve geliştirilerek sürdürülmesini sağlayacaktır.

Oyunu oynayarak kazanmak isteyen oyuncular oyunun gerilim ortamını yaratırlar. Bunu sağlayan ise oyuncuların zekâ, beceri ve yetenekleridir. Bu üç unsurun kullanılmadığı hiçbir oyun kendi iç gerilimini yaratamaz. Bu anlamda, başarılı bir oyunun oyuncularının zekâ, beceri ve yeteneklerini zorlayan bir düzenleme olduğu söylenebilir.

Oyun, paylaşmayı gerektiren ve paylaştıkça gelişen, keyif veren bir etkinliktir. Oyunu paylaşma, beraberlik duygusuyla gelişir, renklenir, büyür ve sonunda ortak bir yaratıcılığa yönelir. Bu birliktelik takım ruhunun ortaya çıkmasını ve gelişmesini, birlikte bir şeyler üretme hazzının duyulmasını sağlar.

Haz duyulmayan, keyifle anımsanmayan hiçbir oyun da, bir kez daha oynanmaz, oynanmak istenmez.

Oyuncu, oyunsal tavra kendi yorumunu yansıttığı sürece kendi tavrını farklılaştıracaktır.

Oyunsal tavrın diğer bir özelliği de yer ve zaman açısından günlük yaşamdan ayrılmasıdır.

Sonuç Olarak....

Oyun oynamak çocuklar kadar yetişkinler için de bir ihtiyaçtır. Bize keyif verir, bütünlük duygusu ve bir yere ait olma duygusu kazandırır, bir şeyler öğrenmemiz için bize fırsat tanır, üzerimizdeki gerginliği azaltır. Bu nedenle, çocukluğumuzdan bu yana hiç oyun oynamadıysak, hemen başlamalıyız. “Bugünün dünyasında oyun kayıp bir anahtardır. İçimize giden yolda tüm kapıları açan bir anahtar.” (4)

(3) Bernard Suits; Çekirge: Oyun, Yaşam ve Ütopya, Çev. Süha Sertabiboğlu, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1995 s.60

(4) Lenore Terr, Sevgi ve Çalışmanın Ötesinde Oyun Yetişkinler İçin Neden İhtiyaçtır ?, Çev. Murat Köseoğlu, Literatür Yayınları, İstanbul, 2000, s.46

KAYNAKÇA

Bernard Suits; Çekirge: Oyun, Yaşam ve Ütopya, Çev. Süha Sertabiboğlu, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, Haziran 1995.

Berne, Dr.Eric; Hayat Denen Oyun, ev. Selami Sargut, Kariyer Yayıcılık, İstanbul, Ekim 2001.

Johan Huizinga; Homo Ludens, Oyunun Toplumsal İşlevi Üzerine Bir Deneme, çev. Mehmet Ali Kılıçbay, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, Eylül 1995.

Lenore Terr; Sevgi ve Çalışmanın Ötesinde Oyun Yetişkinler İçin Neden İhtiyaçtır ?, Çev. Murat Köseoğlu, Literatür Yayınları, İstanbul, Kasım 2000.

Özdemir Nutku; Oyun, Çocuk, Tiyatro, Özgür Yayınları, İstanbul, Ekim 1998.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder