30 Haziran 2009 Salı

Proje Ortakları, Ibexes Group Hakkında Ne Düşünüyor ?

o “20 yıllık Unilever yaşantım süresince birçok profesyonel kişi ve firmalardan eğitimler aldım. Sanıyorum birçok güzel anı ile ayrıldığım ender eğitimlerden birini gerçekleştirdiniz. Eğitimleri, işini iyi bilen, heyecanlı ve heyecan verici, her şeyden önemlisi güleryüzlü insanlardan almak bir başka keyif.Eğitimin amacına ulaştığını rahatlıkla söyleyebilirim. Her şey için teşekkürler. Sevgiler.”

Ayhan ŞENLİK / Unilever - Unipro Satış Müdürü

o “Doğayı bize sevdirdiniz, hep birlikte nasıl bir takım olduğumuzu bize gösterdiniz. İlk defa böyle bir tecrübemiz oldu. Hava şartlarına rağmen çok güzel anlar yaşadık, her şey çok güzeldi. Çok teşekkür ederim. Saygılarımla.”

Remzi ACAR / Bosch Kalite Güvence Müdürü

o “Başarılı bir organizasyon. Hem takım çalışması yaptık, hem arkadaşlarımı daha iyi tanıma fırsatı buldum. Hepimiz çok keyif aldık. Teşekkürler.”

Orhan Raşit ŞAYLIK / Cognis Kimya Muhasebe Şefi

o “Kazdağlarında geçirmiş olduğumuz zorlu; ama bir o kadar da keyifli günler ve geceler için; öncelikle anlayışınıza, göstermiş olduğunuz büyük sabıra, performansa ve bizleri aranıza kabul ederek sergilediğiniz misafirperverliğinize şahsım, takım arkadaşlarım ve firmam adına çok teşekkür ederim.”

Hande ŞARMAN / Seger Genel Müdürü

29 Haziran 2009 Pazartesi

Eğitim Modüllerimiz - III / “TORA, TORA, TORA !” – Risk Yönetimi ve Takım Çalışması


ŞANS VE KADER TANRILARINA KARŞI ÇIKMAK !

AMAÇ

Birey ve grup ölçekli ilişki ve yönetim süreçlerindeki risk algılaması ile risk yönetiminin açık ya da kapalı alanlarda takım çalışması odaklı oyunların oynanması suretiyle ele alınıp irdelenmesi.

Eğitim Konuları

Birey ve grup ölçeğindeki ilişki ve yönetim süreçlerinde; tehdit ve algılaması, tehlike, risk, olasılık, kumar, şans ve şanssızlık, piyango, zaman, risk çeşitleri ve kültürü, risk stratejisi, risk planlama süreci, risk değerlendirme, izleme ve önleme, risk yönetim planı, korku kültürü, risk toplumunda birey, risk üstlenmek, yarışarak kazanmak ve kaybetmek…

Süre ve Yer

Karada ve denizde Türkiye’nin değişik yerlerindeki parkurlar – Günübirlik ya da 2-3 günlük eğitimler.

27 Haziran 2009 Cumartesi

Eğitim Modüllerimiz - II / "En Güzeli Bizimkisi" - Yaratıcılık ve Takım Çalışması


YAŞ PASTA YAPMA YARIŞMALARI

AMAÇ

Birey ve grup ölçeğindeki yaratıcılık ve girişimcilik sorunlarının açık ya da kapalı alanlarda takım çalışması odaklı oyunların oynanması suretiyle ele alınıp irdelenmesi.

Eğitim Konuları

Birey ve grup ölçeğindeki yaratıcılık ve girişimcilik süreçlerinde; bilginin, sezginin, düş gücünün, akılcılığın, esnekliğin, özgünlüğün, fark, ayrıntı ve zenginleştirmenin, beceri, yetenek ve eğitimin, cesaret ve meydan okumanın, özgürlük ve doğaçlamanın, tasarının ve risk almanın yeri ve önemi….

Süre ve Yer

Karada ve denizde Türkiye’nin değişik yerlerindeki parkurlar – Günübirlik ya da 2-3 günlük eğitimler.

26 Haziran 2009 Cuma

Kitap Tanıtımı - "Korku Kültürü, Risk Almamanın Riskleri" - Frank Furedi

Batılı toplumlarda hayat standardı yükseldikçe, insanlar kendilerini daha fazla risk altında hissediyor. Öyle bir noktaya varılmış durumda ki, aşık olmaktan el sıkışmaya, asansöre binmekten uçak yolculuğuna, duygusal / toplumsal yaşamın ve teknolojik gelişmenin en sıradan unsurları önemli risk faktörleri olarak görülüyor artık. Sovyetler Birliği’nin yıkılması ve Çin’deki değişmelerden sonra yükselen “tek kutuplu” neoliberal dalga ve sendikaların, ailelerin ve çeşitli cemaatlerin çözülmesiyle insanlar bireyleşme, kişiyi özgürleştireceğine iyice çaresiz hale düşürdü. Kendi başına kalan birey, eleştirel bir düşünüş geliştirecek cesareti toplamak yerine, güvensizlik duygusunun altında eziliyor. Giderek iş arkadaşları, komşular hatta ailenin diğer üyeleri potansiyel bir düşman olarak görülüyor. Toplumun işleyişine dair güvensizlik bütün katmanlarda hakim hale geliyor.

Bu gelişmelerin sonucu olarak güvenlik 1990’lı yılların temel değeri haline geldi ve insanları hayatın risklerinden uzak tutmayı amaçlayan büyük bir sektör gelişti; risk yönetimi ve risk analizi konusunda raflar dolusu kitap yazıldı. Özellikle de 11 Eylül olaylarından sonra, toplumu ve doğayı değiştirmek üzere yapılan müdahalelerin kapanmaz yaralar açtığı ve kıyamet gününün yaklaştığına iyice inanır oldu Batılı insan.

Bizde de birçok insan kendini çevresel ve teknolojik felaketlerin tehdidi altında görüyor. Toplum olarak deli dana, kene, domuz gribi paniği, kapkapçı paniği, tacizci paniği gibi korkulara kapılmak için hazır bekliyoruz. “İyi beslenmezsen verem olursun” günlerinden “kırmızı et zehirdir” noktasına geldik. Anneler çocuklarını okula götürüp dönüşüne kadar başında beklemezse annelik görevini ihmalle suçlanıyor; çünkü artık okul servisleri de birer tehlike kaynağı. Üniversite öğrencilerine hiçbir toplumsal faaliyete katılmamayı hem aileleri hem de okul yönetimleri öğütlüyor.

Önerdiğimiz bu kitap, bize risk almanın son derece yapıcı ve üretken bir süreç olduğunu hatırlatıyor ve insanın gerçekleştirdiği tüm ilerlemelerin temelinde, doğaya ve topluma bilinçli biçimde yapılan müdahalelerin olduğunu, korkunun korkuyu doğurduğu çözülen toplulukların yerine, risk alarak özne olma cesaretini gösteren insanların oluşturduğu yeni yapılar ve farklı bir dünya öneriyor.

Ayrıntı Yayınları, 2001, İstanbul

Yazar Hakkında

Frank Furedi, İngiltere'nin Kent şehrindeki Canterbury Üniversitesi'nin sosyoloji bölümünde öğretim üyesidir. Frank Furedi, özellikle risk, toplumsal panikleri ırk ve nüfus gibi güncel toplumsal sorunların kurgulanışı ve kimlik ve aidiyet sosyolojisi konularında çalışıyor.

Yazarın Diğer Kitapları

1) Mythical Past, Elusive Future, 1991

2) The New Ideology of Imperialism: Renewing the Moral Imperative, 1994

3) Colonial Wars and the Politics of Third World Nationalism, 1994

4) Population and Development, 1997

5) The Silent War, 1998

7) Paranoid Parenting, 2001

8) Therapy Culture: Cultivating Vulnerability in an Uncertain Age, 2003

9) Politics of Fear, 2005

10) Where Have All the Intellectuals Gone?: Confronting 21st Century Philistinism, 2006

11) Licensed to Hug, 2008

24 Haziran 2009 Çarşamba

Takım Oyunlarımız - VI / "Bütünü Görebilmek"


Takım oyuncuları, bölümlenmiş bir resmin kendi takımlarına isabet eden parçalarını, birbirlerini görmedikleri mekanlarda farklı iletişim yöntemleriyle birbirlerine bilgi aktararak yapmaktadırlar. Verilen sürenin sonunda tüm parçalar biraraya getirilerek takımlar arasındaki iletişim, bileşim ve uyum olguları sorgulanmaktadır.

Oyunun ele aldığı olgular :

1) Bireysel yaratıcılık olgusunun takım çalışması içindeki yer ve öneminin sorgulanması,

2) Takım içi ve takımlar arası ilişki ve iletişimin rekabete dayalı yaratıcılık süreçlerindeki gelişiminin izlenip değerlendirilmesi,

3) Zaman yönetimi, hedef-zaman ilişkisi.

23 Haziran 2009 Salı

Doğada Eleman Seçimi


ELEMAN SEÇİMİNDE “TAKIM OYUNCUSU AVI”

Birçok kurum, kuruluş ve şirketin gerek kendi çabalarıyla gerekse de profesyonel danışmanlık firmaları eliyle, gazetelere, internet sitelerine ilanlar vererek başlattıkları takım oyuncusu arayışında,

İş arayan birçok mavi ve beyaz yakalı elemanın, düzenledikleri özgeçmişlere özenli bir şekilde yazdıkları ya da yaptıkları görüşmelerde üstüne basa basa ifade ettikleri “iyi bir takım oyuncusuyum” yanıtlarına karşın;

İşe alındığında, seçme, oryantasyon ve eğitim boyutlarında kendisi ile ilgili birçok yatırım yapıldıktan sonra, işle ilgili ilk ciddi sorun karşısında; işletmesi, işi ve arkadaşı yerine; kısacası “biz” yerine “ben”i tercih edenlere, gerçek bir takım oyuncusu olmadığı anlaşılanlara karşı,

Gelin, hep birlikte, işe alacağınız, uğrunda birçok yatırım yapacağınız, yarın iş işten geçtikten sonra kolay kolay vazgeçemeyeceğiniz personel adaylarınızın takım oyuncusu olup olmadıklarını, yanıtlayacakları anket ve testler, katılacakları case’ler yerine, gerçekliği, zorluğu, heyecanı tartışılmayacak zor doğa koşullarında hep birlikte sınayalım… Sizinle birlikte, kolay kolay bulunamayan gerçek takım oyuncusu avına çıkalım…

22 Haziran 2009 Pazartesi

Eğitim Modüllerimiz - I / Nature Action !


NATURE ACTION ! – Zor Doğa Koşullarında Takım Çalışması Eğitimi

Amaç

Birey ve grup içi işletme sorunlarının zor doğa koşullarında takım çalışması odaklı açık ve kapalı alan oyunları ile ele alınıp irdelenmesi.

Eğitim Konuları

Zor doğa koşulları altında

  • Takım oluşturmak,
  • Takım içi ilişki ve iletişim teknikleri,
  • Yönetici, lider ve takım liderliği farkı,
  • Hedef – zaman ilişkisi (zaman yönetimi),
  • Kendine, arkadaşına ve takımına güvenmek,
  • İşbirliği, yardımlaşma ve dayanışma,
  • Alternatif yaratmak ve mevcut alternatifler arasında seçim yapmak,
  • Bilgi, geri bildirim ve karar almak,
  • Kişisel bellek ve grup belleği,
  • Yaratıcılık,
  • Stres yönetimi,
  • Çatışma yönetimi,
  • Farklılıkların yönetimi ve uzlaşma,

gibi farklı birey ve grup ölçeğindeki işletme içi sorunların ele alındığı takım çalışması odaklı açık ve kapalı alan eğitimidir.

Süre ve Yer

Türkiye’nin değişik yerlerindeki parkurlar – Günübirlik ya da 2-3 günlük eğitimler.

20 Haziran 2009 Cumartesi

Açık ve Kapalı Alan Eğitimlerinin Farklı Düzeyleri

İbexes Group tarafından gerçekleştirilen açık hava eğitimleri, eğime katılan grubun özellikleri, eğitimin yapıldığı parkurun koşulları ve eğitim programına alınan açık hava oyunlarının niteliği dikkate alınarak üç (3) ayrı kategoride düzenlenmektedir. Bu kategorileri şu şekilde açıklayabiliriz:

A Kategorisi

Bu kategoride yer alan açık hava eğitimleri, zorlu doğa koşullarında yüksek fiziksel zorluğu içeren ve içinde yükseklik aktiviteleri bulunan açık hava oyunlarından oluşmaktadır.

B Kategorisi

Bu kategoride yer alan açık hava eğitimleri, doğa koşullarında orta düzeydeki fiziksel zorluğu içeren açık hava oyunlarından oluşmaktadır.

C Kategorisi

Bu kategoride yer alan açık hava eğitimleri ise, doğa koşullarında alt düzeyde fiziksel zorluk içeren açık hava oyunlarından oluşmaktadır.

Hazırlanacak eğitim programlarının tasarımında, istekte bulunan kurum yetkililerine bu kategoriler hakkında ayrıntılı ve örnekli bilgiler verilerek bu üç kategoriden birini seçmeleri istenir.

19 Haziran 2009 Cuma

Kitap Tanıtımı - "Ben Biz Siz Hepimiz - Toplumsal Kimlik ve Gruplararası İlişkiler" - Nuran Hortaçsu

Kitap Hakkında

Ben Biz Siz Hepimiz Toplumsal Kimlik ve Gruplararası İlişkiler, sosyal kimlik kavramına sosyal psikoloji bağlamında yaklaşıyor. Belli etnik, dini, cinsel vb. kimlikler üzerine odaklanmak yerie kimlik kavramına ilişkin genel bir bakış geliştirme çabasının ürünü olan bu kitapta yer alan tartışmalar ışığında yazar, Türkiye gündemindeki çeşitli kimlik sorunlarıyla ilgili yorumlar yapabilmek için gerekli kurumsal çerçeveyi oluşturuyor. Kimlik-benlik, kimlik-değer, kimlik-kişisel gereksinim, kimlik-güç, kimlik-göç, kimlik-toplumsal değişim ilişkileri bu kuramsal çerçeve içinden tartışmaya açılıyor.

İmge Kitabevi Yayınları, Kasım 2007, Ankara

Yazar Hakkında

Nuran Hortaçsu, 1945'te İstanbul'da doğdu. 1973 yılında Massachusets Üniversitesi'nden Sosyal Psikoloji alanında doktor aldı. Kısa bir süre Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü Psikoloji ve Pedagoji kürsüsünde asistanlık yaptı. 1973-2004 arası ODTÜ'de görev yaptı. 2006'da Boğaziçi Üniversitesi'nden emekli oldu. İnsan ilişkileri, aile, grup ve sosyal kimlik konularında çalışmaları vardır.

Yazarın Diğer Kitapları

1) İnsan İlişkileri (İmge Kitabevi Yayınları, 1991, 1997, 2003)
2) Grup İçi ve Gruplar Arası Süreçler (İmge Kitabevi Yayınları, 1998)
3) Çocuklukla İlişkiler: Ana, Baba, Kardeş ve Arkadaşlar (İmge Kitabevi Yayınları, 2003)

18 Haziran 2009 Perşembe

Parkurlarımızdan: Spil Dağı Atalanı Yaylası, Sülüklü Göl


Spil Dağı, Manisa merkezden kuzey yolunu izleyerek 24 km, İzmir merkezden güney yolunu izleyerek yaklaşık 50 km uzaklıkta, ismi Manisa ile özdeşleşmiş, tarih, mitoloji ve flora bakımından çok zengin bir dağdır1968 yılından beri milli park sıfatı taşımakta olup, Manisa İl Çevre ve Orman Müdürlüğü'ne bağlıdır. Spil Dağı, Gediz Nehri ovasının 60 metrelik seviyesinden başlayarak Karadağ zirvesinde 1517 metre yüksekliğe ulaşır. Dağın çevresinde derin vâdiler ve bunların içinde dere yatakları bulunmaktadır. Park'ın doğusunda 600 m yükseklikte bulunan ve sülük dolu olduğu için "Sülüklü Göl" olarak adlandırılan bir göl bulunmaktadır. Ayrıca, zirveye yakın "Atalanı" mevkiinin adı, Osmanlı Devleti döneminden beri devam eden bir uygulama ile, bölgedeki atların mevsimlik olarak veya ihtiyarlamaları nedeniyle burada yılkıya bırakılmasından kaynaklanmaktadır. Atalanı'nda bungalov tarzı konaklama tesisleri mevcuttur. Spil Dağı'nda ayrıca mağaralar da bulunmaktadır. Dağın bitki örtüsü ormanlıktır. Manisa lâlesi gibi endemik türler de dahil olmak üzere, zengin bir floraya sahiptir. Ünlü yaban atlarının yanısıra, diğer yaban hayvanı türleri de mevcuttur.

17 Haziran 2009 Çarşamba

Takım Oyunlarımız - V / "İngiliz İpleri"


Takım oyuncuları, iki ağaç arasına gerilen iplerin arasından önceden taahhüt ettikleri tercihleri doğrultusunda, birbirleriyle yardımlaşarak geçmeye çalışacaklardır.

Bireysel performans, tercih ve kararlarla takım çalışması arasındaki ilişkiler ve takım içi işbirliği, yardımlaşma ve dayanışma süreçleri ele alınmaktadır.

Oyunun ele aldığı olgular :

Bireysel performans, tercih ve kararlarla takım çalışması arasındaki ilişkiler ve takım içi işbirliği, yardımlaşma ve dayanışma süreçleri ele alınmaktadır.

15 Haziran 2009 Pazartesi

Dağda ve Doğada Beslenme


Beslenme, enerji veren veya organizmanın temel unsurları olan besin maddelerinin sindirim sistemi yoluyla alınmasıdır. Bu tanıma giren besin maddelerini şu şekilde sıralayabiliriz:

1- Karbonhidratlar (Şekerli ve unlu maddeler),

2- Yağlar (Bitkisel ve hayvansal yağlar),

3- Proteinler (Et, süt, yumurta, peynir.),

4- Su,

5- Mineraller (Demir, kalsiyum, çinko),

6- Vitaminler.

Su, mineraller, vitaminler enerji vermezler, bunlar sistemin işlemesini sağlayan maddelerdir.

Kasların enerji kaynağı olarak kullanacağı maddeler ve bunların miktarı, aktivitenin şiddetine, süresine ve tipine göre değişir. Kısa süreli ve maksimum şiddetteki eforlarda karbonhidratlar, uzun süreli aktivitelerde ise yağ depoları ön plana çıkmaktadır. Vücuttaki karbonhidrat depolarının oranı yağ depolarına göre bir hayli azdır. Örneğin 70 kg. ağırlığındaki bir erkek sporcunun vücut ağırlığının % 10 ila % 20 kadarı yağ deposudur. Bu miktarın enerji kaynağı olarak kullanıldığı varsayılırsa 63.000 ila 126.000 kcal'lik bir enerji açığa çıkar. Karbonhidratların temsilcisi olan glikojen ise, kaslarda 350 gr. karaciğerde ise 80 – 90 gr. kadar bulunur. Vücuttaki tüm karbonhidrat depolarının kullanılması durumunda yaklaşık 2.000 kalorilik bir enerji açığa çıkar. Bu nedenle aktivitenin süresi uzadıkça enerji kaynağı olarak yağlar ön plana çıkar.

Organizma, enerji olarak kullandığı 4 birimden ancak 1 birimi mekanik enerjiye, yani kas hareketlerine çevirebilir. Kalan 3 birim ise ısı enerjisine dönüşür.

Normal bir insanın günlük beslenme ihtiyacı yaklaşık 1.500-2.000 kalori kadardır. Bu miktar, vücut ağırlığı (Kg.) x 24 şeklinde hesaplanır. Bu şekilde hesaplanan miktara “Bazal Metabolizma” denir.

Aktif kişilerin ise daha fazla enerji ihtiyacı olur.

Bilimsel araştırmalar ekstra enerjinin daha fazla yağ ya da protein tüketerek değil; karbonhidrat miktarının artırılması ile alınmasının daha faydalı olduğunu göstermektedir. Dayanıklılık sporu yapanlar günde en az 5.000 ve üzerinde kaloriye ihtiyaç duyarlar.

KARBONHİDRATLAR:

Uzun süreli faaliyetlerde bitkinliğin başlıca nedeni, vücuttaki glikojen depolarının tükenmesidir. Bu depoların yenilenmesi yaşamın ve faaliyetlerin devam etmesi açısından önem taşır.

Karbonhidratlar temel olarak basit ve bileşik olarak iki gruba ayrılır:

1- Basit Karbonhidratlar: Bu gruba giren şekerler kana çabuk karışır ve hemen enerji verirler. Ancak, bu tür enerji çok kısa sürede tüketilir. Harcanan enerjinin en fazla % 10'u basit karbonhidratlarca karşılanır.

2- Bileşik Karbonhidratlar: Kuru üzüm, kuru kayısı gibi bileşik karbonhidratlar kana geç karışırlar ve etkileri daha uzun sürelidir. Uzun süreli dayanıklılığı esas alan sporlarda (dağcılık vb.) vazgeçilmez bir önemleri vardır. Uzun süreli ve zorlu bir etkinlikten sonra vücuttaki karbonhidrat depoları boşalır. Etkinliğin bitimini izleyen 45 dakika içinde harcanan besinin tekrar geri kazanılması gerekir; aksi takdirde, vücudun bu grup besinleri doğal yoldan temin etmesi 48 saat gibi uzun bir süreyi almaktadır.

Karbonhidratlar en ekonomik enerji kaynaklarıdır. Yani metabolize edilmeleri için az oksijene ihtiyaç duyarlar. Etkinlik sırasında nabız 150'nin üzerine çıktığında vücut karbonhidrat tüketmeye başlar.

YAĞLAR:

1 gr. yağ yakıldığında 9 kcal enerji açığa çıkar. Bu miktar karbonhidratın ve proteinin 2,5 katıdır. (1 gr. proteinin veya karbonhidratın yakılmasında 4,1 kcal enerji açığa çıkar.) Ancak yağların tüketimi kolay değildir. Yağlar çok enerji vermelerine karşın, metabolize edilmeleri için çok fazla oksijene ihtiyaç duyarlar. Bu yüzden tercih edilmezler.

Yağların aşırı tüketimi aynı zamanda sindirim sistemi bozukluklarına da neden olur. Ancak yağlar bazı vitaminler için gereklidir. Örneğin havuçta bulunan vitaminler yağda eriyen vitaminlerdir ve bu yüzden yemeklerle birlikte bir miktar yağ tüketilmesi zorunludur.

PROTEİNLER:

Organizmanın yapım, tamir, hormonal, enzimsel, savunma etkinliklerinin ve kanın temel maddesidir. Proteinlerin temel taşları amino-asitlerdir. Proteinlerin enerji kaynağı olarak kullanımı çok sınırlıdır. Etkinlik sırasında gerekli enerjinin % 5 ila % 15 kadarı amino-asitlerden karşılanır. Bu nedenle de, diyebiliriz ki kasların temel enerji kaynağı proteinler değil, karbonhidratlar ve yağlardır.

Protein bakımından zengin besinler; yumurta, et, balık, süt ve süt ürünleri, kuru baklagiller ve tahıllardır. Vücuttaki protein depolarının tüketilmesi durumunda vücut “biter”.

VİTAMİNLER:

Vitaminler organizmanın çalışabilmesi için gerekli olan destek maddeleridir. Ancak vücuttaki miktarı çok hassas dengeler üzerine kurulmuştur. Sanılanın aksine aşırı vitamin alımı faydalı değildir. Vitamin fazlası vücuttan hemen atılır.

Normal düzenlenmiş diyetler vitamin gereksinimini karşılar. Dağcılıkta B ve C vitaminlerine fazlaca ihtiyaç duyulur. C vitamini hem vücut direncine olumlu etkileri hem de konsantrasyon ve performansa etkileri sebebiyle çok önemlidir.

MİNERALLER:

Organizmanın iletim sistemleri ve sinir sistemi için çok önemli maddelerdir. Vücut etkinlik sırasında Fosfor, Potasyum, Magnezyum gibi minerallerden bol miktarda kaybeder. Kaybolan bu minerallerin yerine konması çok önemlidir. Aksi takdirde kısa süre içerisinde kramplar olmaya başlayacaktır.

Dağda mineral kaybı kayısı kurusu, pestil, baharatlar vb. maddelerle karşılanılmaya çalışılır. Vücuttaki su kaybı 3lt. kadarsa mineral kaybı besinlerle karşılanabilir, ancak 3lt.'nin üzerinde bir kayıp söz konusu ise vücuda ekstra tuz ve mineral maddelerden verilmesi gerekir.

Dışarıdan mineral madde desteği sağlayabilecek bazı gıda maddeleri: et ürünleri, pekmez, baharatlar, yumurta, kuru yemiş, susam, patatestir.

SIVI ALIMI VE ÖNEMİ:

Yükseklerde sıvı kaybının çok olması ve buna karşılık susuzluk duygusunun azalması gibi iki önemli faktör daima göz önünde bulundurulmalıdır. Susuzluk duygusunun olup olmamasına bakılmaksızın ve zorlamak suretiyle mümkün olduğu kadar çok sıvı alınmalıdır. Alınacak sıvının miktarı yükseklik, çaba, soğuk ve rüzgâr gibi etkenlere bağlıdır. İdrarın rengi bize vücuttaki su miktarı ile ilgili bilgi verir. İdrarın rengi koyu ise su ihtiyacınız var demektir. Sıvı alınmasında dikkat edilmesi gereken en önemli nokta kısa aralıklarla sıvı alınmasının gerektiğidir.

Yeterince su alınmadığı takdirde kanda pıhtılaşma olur ve kan dolaşımı yavaşlar, buna bağlı olarak daha çabuk yorulur ve daha fazla enerji sarf ederiz.

Vücuttaki sıvı kaybına “dehidrasyon” denilir. Dehidrasyonun ileri aşamalarında şok ile karşılaşabiliriz. Dehidrasyonun belirtileri: kanın akışı yavaşlar, vücut ısısı artar, nabız yükselir ve bitkinlik olur.

Kış faaliyetlerinde ayak ve el parmaklarında üşüme olduğunda sıvı alınmalıdır. Sıvı alımını şu şekilde özetleyebiliriz:

  1. Alınan sıvı ılık, vücut ısısında olmalı
  2. Alınan sıvıda mineral olmalıdır
  3. Yeterli miktarda sıvı alınmalıdır
  4. Kısa aralıklarla az miktarda sıvı alınmalı
  5. Kaybedilen 1 kcal için 1cc su alınmalı

Kış faaliyetlerinde dağda su bulunmaz. Bu durumda kar eritilerek su ihtiyacı karşılanır. Ancak kar suyu hiçbir minerali içermediği için kar suyu içerisine limon, mineral tablet, meyve tozları gibi katkı maddeleri ekleyerek bu eksiklik giderilmelidir.

DAĞDA BESLENME PRENSİPLERİ:

Genel olarak sporcu beslenmesi 5 öğündür. (3 ana, 2 ara)

En önemli prensip, az ve sık yemektir. Uzun ara ile fazla yemek büzüşen mideye kanın aniden hücum etmesine neden olur ve bu da beyinden ve kaslardan aşırı kan çekilmesine neden olur.

Zengin beslenme önemlidir. Açlık hissi olmasa da vücudun kaybettiği besin depolarının yerine konulması yaşamsal önem taşır.

Besinler ve alınan sıvıların mineral desteğinin sağlanması gerekmektedir.

Dağda yakıt ve yiyecek maddesi taşıma imkânı sınırlı olması nedeniyle yapılan yemeğin, vücudun ihtiyaç duyduğu tüm besin maddelerini ihtiva etmesine çalışılmalıdır. Örneğin yapılan bir bulgur pilavına patates, baharat, sucuk gibi besinler eklenilebilir.

Besinlerin sporcu üzerinde yapacağı psikolojik etkiler de unutulmamalıdır. Zorlanılan bir anda bir çikolatanın etkisi daha çok psikolojiktir ve faaliyetin devamı açısından önemlidir. Genel olarak dağa getirilecek maddelerin şu özelliklere sahip olması gerekir:

  1. Az yer kaplamalı
  2. Taşınması kolay olmalı
  3. Pişirimi kolay olmalı
  4. Sindirimi kolay olmalı
  5. Besin değeri yüksek olmalı
  6. Sindirilmesi sırasında az enerjiye ihtiyaç duymalı

14 Haziran 2009 Pazar

Hafta Sonunda Güzel Sözler


"Öğrenmenin de maliyeti vardır;
Önceden öğrenenler indirimli
fiyattan öğrenir,
Otoriteden öğrenenler
özgürlük bedeliyle öğrenir,
Hayattan öğrenenler
gecikme zammıyla öğrenir,
Hayattan da öğrenemeyenler
boşa gitmiş hayatlarıyla öğrenirler."

Arthur MILLER




13 Haziran 2009 Cumartesi

Doğa Yürüyüşçüsüne Ufak Hatırlatmalar

Yürümek, çok küçük yaşlardan beri yaptığımız, uzun zamandır yürüyor olmanın etkisiyle de dikkat etmediğimiz otomatikleşmiş bir harekettir. Ancak, iş doğa yürüyüşüne geldiğinde şehirdeki yürüme tarzımız yetersiz kalacak hatta tehlikeli olacaktır.

Doğa yürüyüşlerinde tüm dikkatin ve düşüncenin yürüyüşe odaklanması gerekmektedir.

Yürüyüşün temel unsuru adım atmaktır. Bir adım, bir adım daha derken kilometrelerce yol alabilirsiniz. Ancak, hemen hiç önemsenmeyen ve üzerinde fazlaca durulmayan adım atma işleminin de bir tekniği vardır. Üstelik yüksek oranda güvenlik ve enerji sağlayan bir teknik…

Yürüyüşçü, attığı her adımda "ayak kitleme tekniği"ni kullanmalıdır. Bu yönteme göre, atılan ilk adımda ayak yere sağlamca bastıktan sonra geride kalan ayak sürüklenircesine çekilir ve yukarı kaldırılır. Bu sırada öndeki ayak üzerinde tamamen yükselerek bacak dik hale getirilir. İlk bakışta yavaş ve uygulaması zor gözüken bu yöntem, kısa bir süre sonra refleks olarak yapmaya başlandığında büyük oranda enerji tasarrufu ve güvenlik sağlayacaktır.

Yürüyüşün belli bir temposu olmalıdır. Ani hızlanmalar ve yavaşlamalar vücudunuzu zorlayacak ve erken yorulmanızı sağlayacaktır. Yürüyüşe yeni başladığınızda hızlı hareket ederek vücudunuzu boşuna zorlamayın. Hatta yürüyüş başlangıcında iyice yavaş hareket ederek vücudun yürüyüşe uyum sağlayabilmesinde imkan tanıyın. Böylece enerji kaybını da azaltmış olursunuz.

Adımlarınızı kısa ve dengeli atın. Uzun ve temposuz adımlar sizi çabuk yoracaktır. Büyük çaba gerektiren bir adımdan sonra 5-10 saniye dinlenin. Herkesin belli bir yürüyüş temposu vardır. Temponuzu kendiniz belirleyin ve kimseye yetişmeye çalışıp kendinizi zorlamayın.

En önemlisi ne kendinizle ne de başkasıyla yarışmayın. Önemli olan hedef noktaya erken varmak değil; zevk alarak, belli bir tempoda ve sürekli bir yürüyüş gerçekleştirmektir.

İnişlerde ayakların, ayakkabı içinde sürekli ileri baskı yapması sonucunda, ayak parmaklarında ve tırnaklarda oluşacak morarmalar bazı hallerde tırnakların kaybına kadar varabilir. Bunun için yokuş inen bir kişinin ilk darbeyi mutlaka topuğu ile karşılayıp kademeli olarak yükü öne vermesi, çıkışlarda ise bunun tam tersini yapması gerekir. Bu sayede ayak parmaklarında ve topukta oluşacak zedelenmeler kısmen önlenmiş olur. Ayakta su toplanması durumunda ise hemen müdahale edilmesi, torbacık derisinin açılmadan suyun boşaltılması ve üstünün bez bir plasterle yürüyüş boyunca kapatılması uygun olacaktır.

Yürüyüş sırasında baton ya da baston kullanmak dengeyi koruyup yükün bir kısmını kollara aktaracağından enerji tasarrufu sağlayacaktır.

Yürüyüş sırasında mümkün olduğunca patikaları takip etmek gerekir. İlk bakışta daha uzun bir rotayı takip ediyormuş gibi görünen patikalar, sonuçta her zaman daha avantajlı ve mantıklı yollar olduklarını ispat ederler. Birçok deneyimsiz yürüyüşçü, uyanıklık edip kestirmeden gideyim derken dağ yamaçlarında şişip kalmıştır. Doğada aceleciliğe yer yoktur, hem aceleniz de olsa yıllardır kullanılan bir patika hemen her zaman en kısa yoldur. Genelde bu tür dağ yolları zigzaglar çizerek yamaçları aşar ve böylelikle eğimi azaltarak az yorulmanızı sağlar. Patikaları takip etmenin başka bir önemli yararı da yürüyüş sırasında bir ritm tutturmanıza olanak vermesidir. Kaba araziye nazaran patika zemini oldukça monotondur, adımlarınızı ve hızınızı değiştirmeniz pek gerekmez. Yorulmadan uzun mesafeler yürüyebilmenin en önemli sırlarından biri yürüyüş ritmini iyi tutturmaktır. Nefes ve kalp ritminizi fazla değiştirmeden yürümeye çalışırsanız daha az yorulur ve daha az terlersiniz.

Hiçbir patikanın olmadığı arazilerde vadi tabanı yerine sırtlardan ve yamaçlardan gidilmesi daha uygun olacaktır. Daha geniş görüş açısı vermesi ve daha az bitki örtüsüne sahip olması nedeniyle sırtlarda yön bulmak kolaylaşacaktır. Vadi tabanında aşılması güç çalılık ve ağaçlar olacağından; ayrıca yolun üstündeki dereler ve bataklıklar yürüyüşü zorlaştıracağından sırt ve yamaçlardan gidilerek daha kolay mesafe alınması mümkündür. Ancak sırt ve yamaç yürüyüşlerinde de dikkatli adım atılması, mümkünse baton ya da baston kullanılması yerinde olacaktır. Eğimli yamaçta esas dayanak noktası yamaç tarafındaki baton olmalı ve vücut yerçekimi doğrultusunda dik durmalıdır. Vadi tarafındaki baton sadece denge amacıyla kullanılmalı, bu yöne ağırlık verilmemelidir.

Dik tırmanışlarda zemin kaygan ise çok fazla beklemeden ikinci adımın atılması gerekir. Eğer ikinci adımı atmak için fazla beklerseniz bir miktar aşağı doğru kayarsınız. Böyle durumlarda mümkün olduğunca kaymayan yerlere basmaya özen göstermeli, heyecana kapılmadan, seri ama yavaş bir tempoyla bu bölge geçilmelidir.

Verilecek mola sıklıkları ve süreleri fazla tutulmamalıdır. Sık ve uzun süreli molalar yerine dinleniyormuş gibi yavaş bir tempoyla yürüyün. Çok sık ve uzun süreli molalar vermeniz vücudunuzu soğutacak ve her mola sonrası kendinizi dinlenmiş değil; daha yorgun ve isteksiz hissedeceksiniz.

Molalarda vücudunuzu soğuğa karşı korumayı ihmal etmeyin. Çünkü ısı kaybı oksijen tüketimini arttırır ve enerji kaybına neden olur. Isı kaybı vücudun soğuk hava ile teması, terleme, soğuk içecek ve yiyecek alımında oluşur. Isı kaybını engellemek için sıcak gıda alımına, soğukla temas eden bölgelerin kapatılmasına dikkat edilmelidir.

Molalar sırasında sıvı alımı ihmal edilmemelidir. Vücudun solunum, idrar ve terleme yoluyla kaybettiği sıvıların sürekli olarak yerine konulması şarttır.

Çok sık ve uzun yemek molaları verilmemelidir. Yemek, enerjinin devamı için önemlidir; ama, bunu sık sık yemek molaları vererek değil, yürüyüş sırasında verilecek kısa molalarda enerji verecek şeyler yiyerek sağlayabiliriz. Uzun yemek molası mümkün olduğunca yürüyüşün yarısında verilmelidir. Yemekten hemen sonra dolu bir mide ile yürüyüş yapmanın kolay olmayacağı unutulmamalıdır. Bu nedenle, vücuda yediklerini hazmetmek için uzun zaman verilmeli ve yürüyüşe yemekten sonra en erken yarım saat sonra başlanmalıdır. Yemek molasının hemen ardından dik bir eğime çıkılmaması uygun olacaktır.

Ana molalarda mümkün olduğunca bir şeylerin yenmesi ve içilmesi gerekir. Açlık durumuna göre fındık, fıstık, gofret ya da sandviç yenebilir. Fındık, üzüm ya da dut kurusundan oluşan bir karışım da önerilebilir. Efor sarfederken tuz ve mineraller de kaybedildiği için, tuzlu yiyecekler insanı molada adeta yeniden diriltir, dizlere kuvvet verir. Tatlı yiyecekler ise enerji açısından çok yararlıdır; ancak, tek başlarına yeterli değildir, ayrıca fazla yenildiklerinde iştah azalması ve susuzluğa yol açarlar. Su olarak sade dağ suyu çok ideal değildir, hafif tatlandırılarak (ve tuzlandırılarak) hazırlanmış içecekler mineral ihtiyacı açısından daha doyurucudur. Seyreltilmiş meyve suyu, oralet veya meyve çayı en ideal içeceklerdir. Akşam kamp yerinde mümkün olduğunca zengin bir sofra kurulması, baharatlı ve ekşili yemeklerin tercih edilmesi uygun olacaktır. Bu tür yiyecekler kandaki elektrolit ve mineral dengesini koruyacak; ayrıca psikolojik olarak moral verecek, yorgunluğun atılmasını kolaylaştıracaktır.

Molalarda kullanılmak üzere pantolon cebinde ya da sırt çantasının kolay ulaşılabilecek yerlerinde kağıt mendil, tuvalet kağıdı gibi malzemelerin bulundurulması, tuvalet ihtiyacının güneş alan açık alanlarda ve su kaynaklarına en az 50 metre mesafede karşılanması gerekmektedir.

Yürüyüş sırasında çoban köpeklerine özel bir dikkat gösterilmesi gerekir. Çoban köpekleri insana saldırmaz; ancak, korkutmayı çok severler. Eğer bir sürü ile karşılaşırsanız, mümkün olduğunca uzaktan ve hızlı geçin. Eğer sürü sahibi ortalıkta görünmüyorsa ve sürüye çok yaklaştıysanız köpekler gerçekten saldırabilir. Bu durumda sakin olup koşmadan sürünün yanından uzaklaşın. İlle de bir sürünün yakınından geçmeniz gerekiyorsa daha uzaktayken bağırarak çobanları uyarın. Sürü yakınında köpek görmeseniz de siz varmış gibi davranın. Çoban köpekleri, özellikle de Kangallar çok iyi kamufle olurlar, aynı şey çobanlar için de geçerlidir ama bu tabii sizin yararınıza...

Doğa yürüyüşlerinde doğaya hiçbir şekilde zarar verilmemesi, doğadan hiçbir şeyin alınmaması, sadece fotoğraf çekmekle yetinilmesi uygun olacaktır.

Yürürken bitki örtüsünün gelişimini engelleyecek hareketlerden kaçınılması, doğadaki yaban hayatı değiştirecek, hayvanları tedirgin edecek, canlıların doğal besin döngüsünü bozacak eylemlerin yapılmaması gerekir.

Yüksek irtifadaki canlıların yetişme koşullarının daha güç ve endemik olma ihtimalinin daha yüksek olduğu unutulmamalıdır.

Doğada kullanılan suyun aşağılarda yaşayan insanların içmesuyu kaynağı olduğu unutulmamalı ve sular kirletilmemelidir.

Yürüyüş ya da kamp esnasında mümkün olduğunca ateş yakılmaması, gerektiğinde ise sadece yerlerdeki dalların kullanılması ve kamp ya da mola yerinden ayrılırken ateşin iyice söndürülmesi gerekir.

Doğa yürüyüşlerinde mümkün olduğunca çöp üretilmemesi, doğada çöp bırakılmaması, ürettiğimiz çöplerin bulduğumuz çöplerle birlikte beraberimizde taşınması gerekmektedir.

Taşlık, kayalık ve kaygan bölgelerden yürürken tek sıra yürünmelidir. Ekibin başında ve sonunda bölgeyi en iyi tanıyan, deneyimli kişilerin yürümesinde fayda vardır. Ekibin 2 nci sırasında ise grubun en yavaş yürüyeni bulunmalıdır.

Yürüyüş esnasında yamaçlardan taş düşmesi önemli bir risk olduğundan; yürüyüşün en az riskli yerlerden tek sıra halinde yapılması gerekir.

Eğer karlı zeminde yürünüyorsa kayaların yanındaki karların daha yumuşak olduğu; bu nedenle batma tehlikesinin fazla olduğu unutulmamalıdır. Yürüme esnasında ayağın kaya aralarında kalarak burkulabileceği ya da kırılabileceği gözden uzak tutulmamalıdır. Kar yürüyüşlerinde en öndekinin yorulmaması için nöbetleşe değişiklik yapılmalıdır.

Kazaların büyük bölümü inişlerde gerçekleşir. Çünkü, doğa yürüyüşçüleri daha yorgun olur ve denge sistemi çok sağlıklı çalışmaz. Çıkışlarda "burun saplama", inişlerde ise "topuk saplama" yöntemlerinin uygulanması yürüyüşün güvenliği açısından çok önemlidir. Çıkışlarda dizleri bükmek, öne eğilmek ve baton kullanmak yardımcı olacaktır. Bu teknikler rüzgarlı havalarda dengenin sağlanmasını kolaylaştıracaktır. İnişlerde en çok parmak uçları zarar görür, bu yüzden ortopedik taban kullanılmalı ve bağcıklar iyice sıkılmalıdır.

Kamptan ayrılırken çadırın gerilmesi, çadır dışında eşya bırakılmaması, çadır fermuarlarının kapalı tutulması, kampta kalan varsa dönüş saatinin mutlaka söylenmesi gerekir. Doğa yürüyüşçüsünün yanında pusula ve düdük bulundurması uygun olacaktır.

Doğa yürüyüşçülerinin ayak bileğini saran uygun bir yürüyüş ayakkabısı giymesi, yanında yedek t-shirt, eşofman, çorap, kazak, bere, eldiven, ayakkabı gibi eşyaları bulundurması, mutlaka bir yağmurluk, tercihan bir panço alması, içmesuyu için matara ya da pet şişe ile çakı, fener ya da alın lambası ile düdük ve pusula getirmesi, tabak, kaşık, bardak, gözlük, mayo, şapka, fotoğraf makinesi, güneş kremi, ilaç gibi kişisel eşyalarını küçük bir sırt çantası ile taşıması, mümkün olduğunca kot pantolon ya da bluejean giymemesi gerekir.

Uzun yürüyüşlerde, özellikle de yaz aylarında güneşin etkisi sanıldığından daha fazladır. Dağlık bölgelerdeki morötesi ışınların etkisi güneşe yakınlık ve yansımalar nedeniyle daha fazla olacağından çıplak ya da atletle yürünmemesi gerekir. Sıcak günlerdeki en iyi kıyafet safari tipi pamuklu ya da keten bir pantalonla gömleklerdir. Pantolon sadece güneşten değil çalılık ve dikenlerden de koruyacağı için yürüyüşlerde şort tercih edilmemelidir.

Doğa yürüyüşlerinde gruptan kimsenin ayrılmaması, bilgi ve deneyimin yetersiz kaldığı an ve yerde geri dönülmesi gerekir.

Doğa yürüyüşçüsünün yerel halkın gelenek, görenek ve yaşam tarzına ters düşecek davranışlarda bulunmaması, sahte ya da yapay şive ile konuşmaması, mümkün olduğunca ticari ilişkiye girmemesi, verdiği sözleri tutması gerekir.

Doğa yürüyüşü bir ekip çalışmasıdır; bu nedenle yürüyüşçünün bireysel davranışlardan mümkün olduğunca kaçınması, kendisini yürüyüş takımının bir üyesi olarak görmesi, ekip liderinin/rehberin bildirdiği koşul ve kurallara uygun davranması, ekip liderinin / rehberin belirlediği davranış ve rotaların dışına çıkmaması, ekip liderine / rehbere müdahale etmemesi, kamp işlerine yardımcı olması, bencil davranmaması, sorunlarını mümkün olduğunca önce kendisinin çözmesi, yardımı gerekli görmesi durumunda ekip liderine/rehbere bilgi vermesi, sağlık sorunları olan yürüyüşçülerin yürüyüş öncesinde ekip liderine / rehbere bilgi vermeleri ve kendileri için gerekli olan ilaç ve sağlık malzemelerini yanlarında bulundurmaları gerekir.

Doğa yürüyüşçüsü, yaptığı eylemin bir eko-turizm etkinliği olduğunu bilir, isteklerini en asgaride tutar ve bulduğu ile yetinir, doğanın belirsizliklerinden kaynaklanan olaylar nedeniyle sorun çıkarmaz.